Kemal Kılıçdaroğlu'nun, torununu, 10 aylıkken sigorta ettirdiğini Vakit gazetesinde okuyunca, doğrusu inanamadım. Çünkü böyle kural dışı bir davranışta bulunan kişinin ahlâk üzerinden siyaset yapmaya cesaret edemeyeceğini düşünüyordum. Davetiye usulüyle verilen ihaleler, keşif artışları, işe alınmalarda partizanlık, bir şekilde, siyasetteki duruş ile açıklanabilirdi. Kemal Kılıçdaroğlu'nun, şahsi menfaat sağladığına dair delil yoktu. Ama 30 Nisan 2008'de yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Yasası'ndan bir gün önce, 10 aylık torunu Duru'yu, AKREK Turizm Reklam Hizmetleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi'nde sigortalı gibi göstermesi, onu erken emeklilikten yararlandırma girişimi, bir başka ifadeyle haksız kazanç sağlama teşebbüsüdür.
Kemal Kılıçdaroğlu, bu konudaki soruya verdiği cevapta, "dürüstlük" iddiasını gene de elden bırakmıyor: "Gerçekleri konuşacağım sözünü vermiştim... Evet... Böyle bir kayıt yaptırılmasının etik olmadığını kabul ediyorum" diyor ve ilâve ediyor: "Ancak bu, torunumu sevme hakkımı elimden alamaz."
Duru bebeği hepimiz seviyoruz; zaten sigorta hilesini yapan o değil ki; dede Kılıçdaroğlu. Duru bebek yaşındaki herkes, ancak 65'inde emekli olacak fakat bu hile sayesinde Kılıçdaroğlu'nun torunu çok erken yaşlarda emeklilik hakkı kazanabilecek. Nerede kaldı dürüstlük! İlkeler! Adayımız, bugünkü konumu itibariyle ancak "sigorta hilesi" yapabilecek imkâna sahip. Yarın, İstanbul Belediyesi'nin başına geçtiğini düşününüz. Ya oralarda da hile yaparsa? Ve hile ortaya çıkınca "Haksız kazanç sağladığım Ahmet'i... Mehmet'i sevme hakkımı elimden alamazsınız" derse?