Tuncer Kılınç'ın bir cümlesine takıldım: "1960'ta bir ihtilâl yaşamışız, daha sonra 12 Mart ve 12 Eylül... sonra da 28 Şubat süreci. Bu süreçlerde kendilerini mağdur hisseden kesimler silâhlı kuvvetlerden rövanş alma, öç alma peşine düşmüşler."
Askerin kışlasına çekilmesi, siyasete müdahale etmemesi, Genelkurmay başkanlarının politik demeçler vermemesi, e-muhtıralarla seçilmiş kişilerin önünün kesilmemesi için çaba sarf edenleri, özet bir ifadeyle, demokrasi ve insan haklarını savunanları, "Türk Silâhlı Kuvvetleri'nden rövanş almaya çalışan" kişiler olarak göstermek doğru mu? Darbe yapacaksın, düzmece mahkemeler kurup, seçkin politikacıları asacaksın, hapishaneye attıklarını işkenceye maruz bırakacaksın; Diyarbakır Cezaevi'nde çekilen çileler PKK'ya zemin hazırlayacak, JİTEM olup adam öldüreceksin, haraç keseceksin; andıçlar yazıp vatandaşları fişleyecek, memleketin güzide insanlarını PKK işbirlikçisi ilân edeceksin, karalayacaksın; gazetecileri "makbuldür", "makbul değildir" diye akreditasyona tâbi tutacaksın... Sonra "Eleştiri yapanların kuyruk acısı var" diyeceksin. Oysa, Türkiye'de, hemen herkes Türk Silâhlı Kuvvetleri'ne saygı duyar; hemen herkes ordusuyla övünür, şehitler için gözyaşı döker.
Kimse, ordunun itibarı arkasına gizlenip, kendi yanlışlarını, yasadışı faaliyetlerini ya da demokrasiye ters düşen hedeflerini savunmaya kalkışmasın.