Ülkede, bir gerginlik olduğu muhakkak. Eğer suikast silâhlarına, el bombalarına, gömülü cephaneye rağmen, hâlâ iddialaşma bitmiyor ve endişeler devam ediyorsa, bir şeyler yapmak gerekir.
Meselâ, ezber bozmak.
* Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Süleyman Demirel'i çağırsın ve görüş alışverişinde bulunsunlar.
* Tayyip Erdoğan, Tansu Çiller ile bir araya gelsin, ekonomik meselelerde, zaman zaman ona danışabileceği mesajını versin. Keza, Kemal Derviş'i Türkiye'ye davet edip, onunla, işbirliği zemini arasın.
* AK Parti'nin girişimiyle, liderler zirvesi toplansın; ekonominin zorlandığı bir süreçte, alınacak tedbirleri birlikte konuşsunlar. Ülkeyi demokratikleştirecek anayasa değişikliğini ele alsınlar.
Gerginliğin tırmanmasının ana sebebi, mahalli seçimler. Oy peşindeki partiler, kutuplaşmadan medet umuyor. Ama, acaba, 29 Mart sonrasında akl-ı selim hâkim olacak mı? Yoksa bir kesim, "Askeri darbe engellendi" diye sevinirken, diğerleri, "Reichtag" yangınının yerine, Ergenekon 'u koyarak, "Sivil darbe yapılıyor" diye mi düşünecek? Hitlervari bir tertiple karşı karşıya kaldığı endişesi ve korkusunu duymaya devam mı edecek? Hâlâ komutanlar, akreditasyon uygulamasıyla ve -son olarak Kıvrıkoğlu örneğinde gördüğümüz gibi- kimilerine "Asker düşmanı; TSK'yı yıpratmak istiyor" damgasını yapıştırarak, kutuplaşmayı besleyen tavırlar içinde mi olacak?