Geçen hafta sonu Viyana'da Avrupa Türkleri'nin durumu hakkında bazı gözlemlerde bulunma imkânım oldu. Yarım yüzyılı aşkın bir süredir Avrupa'nın değişik ülkelerinde yaşayan Türkler göç, entegrasyon, asimilasyon, kimlik, kültür, eğitim ve istihdam sorunlarını yoğun bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Türk ve Müslüman olmaktan kaynaklanan bazı ilave sorunlarla da boğuşuyorlar. Zira Avrupa'nın kendi kimlik arayışı ve 11 Eylül sonrası şartlar Müslüman topluluklara yönelik yeni ayrımcılık tutumlarını güçlendiriyor.
Avrupa'da bugün yaklaşık 4.5 milyon Türk yaşıyor. Avrupa'ya "misafir işçi" olarak 1950'lerin sonlarında ve 1960'ların başında gitmeye başlayan Türkler, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa ekonomisinin yeniden inşasına büyük bir katkı verdiler. Bunu işadamı, yönetici, sanayici değil, vasıfsız işçi olarak yaptılar. Bu yüzden Almanlar da onlara "misafir işçi" statüsü verdi ve işleri bitince Türkiye'ye geri döneceklerini varsaydı. Türk ailelerin orta vadede sorunlarını çözecek tedbirler almadı. Misafir işçilerin "mukim" hale geldiğini kabul etmek bugün Almanya dahil pek çok Avrupa ülkesinin temel sorunu. Ekonomik gerekçelerle ve hukuken kabul ettikleri Türk ve Müslüman bireyleri, his, kültür ve davranış olarak hazmetmekte zorlanıyor Avrupalılar.
Bütün Müslümanların Avrupa'dan sürülmesi gerektiğini savunan Geertz Wilders gibi örneklerde bu tutum açıkça ırkçılık politikalarına dönüşebiliyor. Bazı ülkelerse bunu daha usturuplu yapıyor. Almanya'da Merkel döneminde yürürlüğe giren Türk ve Müslüman topluluklara yönelik uygulamalar, bazı grupları dışarıda tutmak ve muhatap almamak suretiyle bir "yıldırma" politikası haline geliyor. Son olarak Fransa'daki burka/peçenin yasaklanmasıyla ilgili yasal düzenleme Fransız modeli entegrasyon politikalarının benzer bir dini ve kültürel duyarsızlıktan kaynaklanabildiğini gösteriyor.
Avrupa'nın her yerinde ama nasıl?
Türkler Avrupa sosyal hayatının pek çok yerinde var. Küçük ve orta ölçekli işadamı, yönetici, gazeteci, yönetmen, akademisyen, siyasetçi, STK lideri ve topluluk lideri olarak faaliyet gösteriyorlar. Fakat elli yılı aşkın bir tecrübe ve 4.5 milyonluk bir nüfusun potansiyeli, mevcut performansının çok üstünde. Avrupa Türkleri Avrupa sosyo-ekonomik hayatının ve siyasetinin belirleyici aktörleri olmaktan uzaklar. Çoğunluk hâlâ vasıfsız eleman olarak çalışıyor. Bazı ülkelerde gettolarda, izole edilmiş semtlerde yaşıyorlar. Üçüncü nesil dil ve kültür sorununu büyük ölçüde aşmış durumda. Üçüncü neslin çoğu eksik bir Türkçe'yle yetişiyor.
Fakat fiziken Avrupa'da, zihnen Türkiye'de olmanın yarattığı bir dinamizm var ve Avrupa Türkleri bu dinamizmi yeteri kadar kullanamıyor. Çoğu Avrupa gazetesinden çok Türk gazetesi okuyor. Fransa'nın, Hollanda'nın, Almanya'nın gündeminden çok Türkiye'nin gündemini takip ediyor ama iki yerde de söz sahibi olamıyorlar. Oysa "Türkiye bağlantısı", doğru kullanılabilse, Avrupa Türkleri için büyük bir imkân ve fırsata dönüşebilir. Peki bu, bundan sonra da böyle olmaya devam edecek mi? Onların Avrupa macerası kendi bireysel serüvenleri kadar Avrupa'nın bundan sonra yaşayacağı zihinsel daralma ya da genişlemeye göre de şekillenecek. Dördüncü ve beşinci nesiller daha farklı tecrübeler yaşayacaklar. Avrupa Türklerinin geleceğini belirleyecek yeni bir unsur var. O da yükselişe geçen yeni Türkiye.
Avrupa ve yükselen Türkiye
Bugünün Türkiye'si Avrupa'ya göç eden Türklerin geride bıraktığı Türkiye'den çok farklı. Büyük bir ekonomik güç haline gelmiş, demokratik kurum ve teamüllerini oturtmuş, toplumsal barışını tesis etmiş, Kürt ve Alevi sorunu gibi meselelerini hal yoluna koymuş, izlediği akıllı ve dinamik dış politika sayesinde bölgesinde oyun kurucu haline gelmiş bir Türkiye, yurtdışında yaşayan bütün Türk toplulukları için yeni fırsat ve imkânlar sunuyor. Bundan kastım, bu insanların Türkiye'ye geri dönmesi değil.
Kastettiğim şu: Türkiye nasıl her alanda ölçek büyütüyor ve profilini yükseltiyorsa, aynı şekilde yurtdışında yaşayan Türk vatandaşları da bundan sonra ölçek büyütecek, daha cesur ve özgüvenle hareket edecek, ufkunu daha geniş tutacaktır. Ülkesiyle gurur duyan bir Türk vatandaşı, kendini yurtdışında konumlandırırken, takdim ederken, iş anlaşması yaparken, okulunu tercih ederken, işyeri kurarken, siyasete atılırken, toplantısına önemli bir ismi davet ederken farklı bir düzlemde durduğunu hissedecektir. Nasıl ABD, İngiltere, Fransa gibi büyük ülkelerin vatandaşları başka ülkelerde bu özgüveni gösteriyorsa, Türkler de aynı özgüvene, saygınlığa, kararlılığa sahip olacak.
Bu, Avrupa Türklerinin tarihinde yeni bir sayfadır.