Hicret'in 10'uncu yılıydı. Şubatın sonu, martın başıydı. Medine'de kendi yerine âmâ (kör) sahabi İbni Ümmü Mektum'u vekil olarak bıraktı. Hacca gidiyordu. Zaten hayatında tek hac yapabilecekti. İkincisine ömrü yetmeyecekti.
Medine'den çıktı. Zülhuleyfe denilen ve Medine'ye 10 kilometre uzaklıkta olan bölgede - mescidde - 2 rekat ihram namazı kıldı. Mütevaziydi. Heyecanlıydı.
Durgundu.
İşte özlediği Mekke'ye gidiyordu. Hac ve umre niyetiyle gidiyordu. Onun için heyecanlıydı. Durgundu zira çok sevdiklerinin çoğunu kaybetmişti.
İşte kızları Rukiyye yoktu, Ümmü Gülsüm yoktu, Zeyneb yoktu, oğlu İbrahim yoktu, amcası Hz. Hamza yoktu. Hepsini çoktan Rabbi'ne emanet etmişti.
Yanında kızı Fatıma, Lebbeyk Ya Rabbi!
Hayattaki tek kızı Fatıma (ra) yanındaydı. Güneşin etrafındaki gezegenler gibi etrafında dönüyorlardı. Eşi Hz. Aişe yanındaydı. Zülhuleyfe'de niyet etti: "Allah'ım! Haccımı riya, gösteriş ve şöhretten uzak eyle." Sonra telbiye getirdi; "Sana geldim, emrine uydum ey Rabbim" anlamına gelen "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" duasını okudu.
Allah'ım! Kâbe'nin şerefini yücelt
Medine - Mekke arası yaklaşık olarak 450 kilometredir. Bu yolu devesinin sırtında aşacaktı. Daha önceki peygamberlerin geçtiği yoldan geçiyordu. Hz. Musa'nın, Hz. Yunus'un... Hz. Hud, Hz. Salih (as) de buralardan geçmişti.
Mekke'ye yaklaşmışlardı. Bir ara Hz. Aişe'nin ağladığını gördü. Sebebini sordu. "Ben kadın hastalığıyla hastalandım, Mekke'ye nasıl gireyim" diyordu. Gülümsedi. "Üzülme" dedi. "Mekke'ye girersin ama Kabe'yi tavaf etmezsin. Temizlenince tavaf edersin."
Bayrama 6 gün vardı. Zilhicce'nin 4. günüydü. Günlerden pazardı. Mekke'ye giriyordu. Öğle vakti devenin ( devesinin adı Kavsa) sırtında Mekke'ye girdi.
Kabe'yi görünce ağlamaya başladı. Gözlerde nem, gönüllerde gam vardı. Çok özlediği dostunu görmüştü sanki. O, sıkıntı ve çileli günlerdeki halini hatırladı. Mekke'de işkenceyle hayatını kaybetmiş yol arkadaşları gözünün önüne geldi. İşte tam Hacer-i Esved'in karşısındaydı. Ellerini kaldırdı, Hacer-i Esved'e (siyah taşa) selam verip eliyle dokundu. Sonra tavafa başladı. İlk üç devrede - dönüşte, şavtta hızlı, diğer dört şavtta, dönüşte yavaştı.
Ömer! Sen güçlüsün zayıfları incitme
Dua okuyordu sürekli. Şöyle buyuruyordu; "Allah'ım! Şu Kabe'nin şerefini yücelt. Heybetini ve büyüklüğünü arttır.
Sağ kolu açıktaydı.
Bir ara eğilip Hacer-i Esved'i öptü. Ellerini üzerine koydu. Öylece durdu. Sonra ellerini yüzüne sürdü. O esnada Bakara Suresi'nin 201. ayetini okuyordu.
Bir ara Hz. Ömer'i gördü. İri gövdesiyle insanları yararak yürüyordu. İnsanlar Hz. Ömer'in önünde sağa sola dağılıyorlardı. Hemen seslendi; "Ömer! Sen güçlüsün, kuvvetlisin. Omuz vurma. Zayıfları incitme. Tenhada olursan Hacer-i Esved'e dokun. Kalabalıkta onu, uzaktan öper gibi yap."
Makam-ı İbrahim'de iki rekat namaz kıldı. Birinci rekatta Fatiha'dan sonra İhlas, ikinci rekatta Kafirun suresini okudu.
Hz. Hacer'in hatırası: Safa ve Merve tepeleri
Safa ve Merve Kabe'nin yanındaki iki tepecik. Orada yıllarca önce Hz. İbrahim'in karısı Hz. Hacer yalnız başına oğlu Hz. İsmail'e su ararken o iki tepe arasında koşturup durmuştur. Hacılar orada, Hz. Hacer gibi, yanık gönüllerine su arar gibi rahmet ararlar. Koştururlar. Hz. Peygamber (sav) de orada Safa ile Merve arasında yürüdü Sa'y yaptı.
Mekke'de 4 gün kaldı. Zilhicce'nin 9. günü (Arefe günü) Arafat'a yöneldi. Burası; Hz. Cebrail'in İbrahim Peygamber'e haccın yapılışını öğrettiği yerdi. Hz. Adem ile Hz. Havva'nın cennetten indirildikten sonra uzun müddet ayrı kalmalarının ardından buluştukları mekandı. Duaların kabul yeridir.
Arafat'taki Veda Hutbesi
Öğle vaktiydi. Hz. Bilal'e ezan okumasını emretti. Devesinin üzerine çıktı. Devesinin göğsünü kayalara çevirdi. Etrafına baktı. Arafat'ta 120 (yüz yirmi) bin kişi vardı. Herkes Arafat kayasının çevresine toplanmış, bütün gözler ondaydı. Cemaate uzun uzun baktı. Sonra o meşhur hutbesini okudu. Veda hutbesi olarak anılacak o muhteşem sözlerini sıraladı.
Sonra öğle ve ikindi namazlarını beraberce kıldı. İkindi namazını öğlenin yanına aldı, namazları cem' etti. Bu takdim - namazı öne alma - cem'iydi.
Namazdan sonra Arafat vakfesinin duasını yaptı. Rahmet tepesine yöneldi. Yüzü kıbledeydi. Herkesin gözü ise ondaydı. Dille ifade edilemeyecek manevi bir hal vardı. Suskundu herkes. Kalpler kıpır kıpırdı. Gözlerde nem vardı. Çünkü Mekke putlardan temizlenmiş, Hac yapılmış ve din kemale - zirveye - ulaşmıştı. İnen Maide Suresi'nin 3. ayeti "dinin kemale erdiğini" ilan ediyordu.
Develere aşırı yük yüklemeyin
Bir ara döndü, şöyle buyurdu; "Develere aşırı yük yüklemeyin. Onlara su verin. Gemlerini bırakın, yerdeki otları yesinler. Onlar hakkında hesaba çekileceksiniz.
Devesinden düşüp ölen mümin
Arafat'ta vakfe esnasında bir hacı devesinden düştü. Düşmeden biraz önce Hz. Peygamber (sav)'e cennete nasıl girileceğini sormuştu. Devesinden düşünce de boynunu kırdı, vefat etti. Efendimiz (sav) şöyle buyurdu; "O'nu yıkayın. Üzerindeki iki örtüyle kefenleyin. Üzerine koku saçmayın. Yüzünü ve başını örtmeyin. Çünkü o, Arafat'tan dirilir gibi, hacca gider gibi kalkıp mahşere yürüyecek." Gurup vakti Müzdelife'ye doğru yürüdü.
İnsanlığın önderine sonsuz salat
İnsanlığın lideri, en şereflilerin sevebilme şerefine ulaştığı, onursuzların ancak düşmanlık edebileceği öndere sonsuz salat ve selam olsun.
Not: Hepinizin Kurban Bayramı'nı kutlarım.