"Zühd" kelimesini dünyaya rağbet etmemek, dünyaya aldanmamak olarak tanımlamışlardır. Bu anlamda çoğumuzun zahidane, yani zühdle yücelmiş bir hayatı yok. Dünyayı aşırı seviyoruz. Hiçbir şey bizi tatmin etmiyor. Daha çok kazanmak istiyoruz.
Bencilliğimiz hayli fazla. Etrafımızdaki acıları görmüyoruz. Toplumun bir kısmı korkusuna mağlup olmuş. Kendisini tatmin edecek yapay zaferlerin peşinde.
Diğer bir kısmı nemelazımcı, rahat, geniş ve vurdumduymaz. Komşunun evindeki acıdan habersiz.
Diğer bir kısmı havadan para kazanmaya alışmış, asalak yaşamış, terlememiş, koşmamış, hazıra konmuş. Çevrenize bakın. Bütün bunları çokça görürsünüz.
Manevi hastalığımızın tedavisi
Bence her şeyimiz olsa da önemli bir eksiğimiz var. Manevi doyumumuz, tatminimiz yok. Tevekkül, şükür, hamd yok. Namazımız, orucumuz, zekâtımız, haccımız, cumamız, velhasılı bizi Müslüman safına sokan her şeyimiz var gibi. Ama o önemli eksikliğimiz sırıtıyor. Onun için iyi örnek olamıyoruz. Onun için birbirimizi sevmiyoruz. Onun için küçük görüyoruz. Onun için aç gözlüyüz. Doymuyoruz. Habire tüketiyoruz. Markete gittiğimizde ihtiyacımızın üç katını, beş katını alıyoruz. İmkânımız olsa evimizi markete çevireceğiz.
Hz. Peygamber'in dilinden zühd
Hayatımızı gerçek müminin hayatına benzetmek için Hz. Peygamber'in (sav) mübarek dudaklarından dökülen ve anlamlı zühde çağıran sözlerine kulak kabartalım.
Kimin arzusu dünya olursa, Allah o kişinin işlerini darmadağın eder. Fakirliği iki gözünün arasına koyar. İhtirası dinmez. Doyumsuz olur. Bütün bu çabalarına rağmen ancak kaderinde yazılı olana ulaşır. Fazlası gelmez.
Kimin niyeti ahiret olursa Allah o kimse için dağınık işini toplar. Zenginliği kalbine yerleştirir. Dünya malı da boyun eğerek ona gider.
Kutsi hadiste böyle buyuruyor; Rabbimiz: "Ey Ademoğlu! Bana ibadet et, senin göğsüne zenginlik doldurayım. Fakirliğini gidereyim. Böyle yapmazsan kalbini hep meşgul edeceğim."
Dünya kınanmıştır. Allah katında kıymetsizdir. Dünyada Allah'ı anmak, Allah'ın sevdiğini sevmek makbul olandır.
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu; "Size cennetin padişahlarının özelliklerini haber vereyim mi? Zayıf olup, toplumca zayıf görülen, iki eski elbiseden başkasını bulamamış, kendisine değer verilmeyen, ama dua ettiğinde ise duası Allah tarafından reddedilmeyen kişidir."
Cehennemliği size bildireyim mi?
Resulullah (sav) şöyle buyurdu; "Dikkat ediniz. Ben size cehennemlik olanları haber vereyim mi? Boynu ve karnı büyük, sert mizaçlı, katı yürekli, hayasız, mal biriktirmeye çok düşkün olup hayırda harcamayan, cimrilik eden ve büyüklük taslayan kişidir.
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Bence imrenilecek insan şu kişidir: Yükü ve hali hafiftir, namazdan payını alır, toplumca pek tanınmaz, toplum kendisine pek değer vermez. İşte bu imrenilecek insandır. Onun rızkı -kazancı- az olur, ölümü çabuk olur. Miras olarak az mal bırakır, arkasından ağlayan kadınlar da azdır.
Size en hayırlınızı bildireyim mi?
Hz. Peygamber (sav) sahabeye şöyle buyurdu; "Size en hayırlınızı bildireyim mi?"
"Evet ey Allah'ın Peygamberi" dediler. O (sav) şöyle buyurdu:
"Sizin en hayırlınız o mümin kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır."
Malı olup da, malını fakirlere şöyle sağından, solundan, önünden ve arkasından dağıtmayan insana yazıklar olsun.
Uhud Dağı kadar altınım olsa
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu; "Yanımda Uhud Dağı kadar altın olup da ondan bir parça yanımda kaldığı halde iki gün geçip, üçüncü gecenin gelmesini sevmem. Bir borcu ödemek üzere o altından saklayacağım parça hariç."
Hz. Peygamber (sav) buyurdu: "Zenginlik mal çokluğundan değildir. Lakin zenginlik nefis ve gönül zenginliğidir."
Hz. Peygamber (sav) böyle buyuruyordu: "Sizden kim vücutça sağlıklı, kalben emin olup yanında gününe yetecek kadar rızkı bulunursa bütün dünya ona verilmiş gibidir.
Hz. Peygamber (sav) doymayan, açgözlü ve şımarık, zenginliği veya neden şu gibi olamıyorum diyerek daha yukarıyı arayanı şöyle tedavi ediyor. Ruhen, manen.
"Siz dünya işlerinde kendinizden aşağı olanlara bakınız ve dünyalık bakımından sizden yukarı olanlara bakmayınız. Böyle yapmazsanız, Allah'ın nimetini küçümsemiş olursunuz."
Tasavvufun kaynağı işte bu zühd
Daha yazılacak çok şey var belki. Ama dikkat ederseniz bugünkü tasavvufun, mahviyetin, rızanın, kurbiyetin temeli Hz. Peygamber'in (sav) dillendirdiği zühddür. Tasavvuf erbabı bu zühdü yakalamak istedi. Cemaat şuuru içinde yaşamak istedi. Bu zühd dünyayı reddetmek anlamına gelmiyor elbette. Ama dünyaya dalıp gitmemeyi, bazen dönüp kendisini tartmasını, egosunu bastırmayı, azmamayı, terefi, doyumsuzluğu engelleyen bir çağrıdır.