Siz bu satırları okuduğunuzda, çarşamba sabahı Çukurca'da şehit olan genç çocuklarımızdan bir kısmı ebedi mekânlarına teslim edilmiş olacaklar.
Son derece müteessiriz. Üzgünüz. Acıları paylaşıyoruz. Evlatlarını toprağa teslim eden gözü yaşlı anaların ellerinden öpüyoruz. Babalara sabır duası yapıyoruz. Vuslatınız, evladınızla mahşerde Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yanı olsun diyoruz. Yüreğimiz, günahsız ve masum evlatlarımızın yanındadır.
Biliyorum, bir müddet sonra bu satırlar silinip gidecek. Okuyanlar da dünyanın hengâmesine dalacaklar. Hepimiz belki bir zaman sonra, dünyamızın rüzgârına kapılıp başka şeylere odaklanacağız.
Ama anneler, babalar hiç unutmayacaklar. Biliyorum, bir gün gelir mi diye hep pencereye odaklanıp; İbrahimlerini, Alilerini, Yusuflarını, Ömerlerini gözleyecekler. Gelmeyeceğini bile bile gözleyecekler. Çünkü gelmeyeceği bilinse bile, ümitsiz kalındıktan sonra özlem bastırılamaz ki.
Bu saldırılara karşı bir şeyler yapmamız lazım. Çünkü artık bunun bitmesi lazım. Herkesin, çözümle ilgili sözü olan, dili olan herkesin bir şeyler yapması, konuşması lazım. Özellikle sadece, evlatlarını kaybeden annelerin değil; çocuk kundaklamış bütün annelerin seslerini yükseltmeleri gerek. Diyarbakırlı, Mardinli, Şırnaklı, Hakkârili, Vanlı, Edirneli, Uşaklı, Manisalı, velhasılı içi yanan bütün annelerin, politikaya malzeme olmadan, bağcıyı dövmeye kalkışmadan vicdanla seslerini yükseltmeye çabalamaları gerekir. Taşkınlığa müsaade etmeden. Medyanın desteğini hissederek. Sokağa dökülmeden sokağı etkilemeleri lazım. Kadınlar bunun nasıl yapılacağını iyi bilirler. Anne refleksiyle iyi bilirler. Evladın ne olduğunu en iyi anneler bilir. En çok anneler yanar. En çok anneler dağlanır. Ama sadece bir iki ana değil, yüz binlerce ana sesini yükseltirse, gözyaşıyla bu ateş söner. Sönmesi lazım.
Saldırıların durması için, bu saldırı ve terörün bitmesi için gayret sarf edenlerin yanında olmamız şarttır. Bence konuşma değil, iş yapma zamanıdır. Her yerde bu mesele konuşulmalı. Sadece ağlamak, sadece üzülmek yetmiyor. Çünkü toprağa uzanan her genç fidan, bu ülkenin yarınından çalınmış bir candır. Bir mühendistir, bir doktordur, bir milletvekilidir, bir din adamıdır, bir babadır, bir dayıdır, bir yeğendir. Ama her şeyden önce evlattır. Bir anne bu gençleri nasıl büyütüyor. Bir o bilir, bir de Allah bilir.
Elbette bu ateşin sönmemesi için bir şeyler yapanlar, el altından destek verip ateşe üfleyenler bu zulmün ve cinayetin ortağıdırlar. Allah katında da bunun vebalinin ortaklarıdır.
Kahvehanede, pastanede, sokakta, caddede bu konu konuşulmalı. Sükûnetle, akılla, oyuna gelmeden, konuşmalıyız. Hiçbir anne üzülmesin diye konuşmalıyız.
Bugünlerde, Güneydoğu coğrafyasındaki insanların yükü daha ağır. Onlardan daha çok şey bekleniyor. Onların bir kısmı acı çekmiş olabilirler. Yanlış şeylere muhatap olmuş olabilirler. Unutamadıkları acı hatıralar olabilir. Hangimizin yok ki! Hangimiz gün gelmiş, dünümüzü kızgınlıkla hatırlamış değiliz. Ama bunların hiçbirisi, askerimizi şedit edenlere anlayışlı davranma hakkı vermez. Veremez. Varsa böyle düşünen, kendisine aynada bir daha baksın. Tabii ki Güneydoğu halkı ile teröristi ayırmak lazım. Ama herkesin de yolunu, bu tür insanlardan ayırması lazım. Hele bu hadisenin uluslararası boyutu ortaya çıktıktan sonra.
Her kaybedilen can, her akan kan, acıyı daha da derinleştiriyor. Acı derinleşsin diye didinenler var zaten yeterince. Biz makul insanların, biz aklı başında, biz vicdanı olan insanların bir şeyler yapması lazım. Daha çok şey yapması lazım.
Ülkenin başındakilerin samimiyetle ellerinden geleni yaptıklarına da inanıyorum. Hatta çok özverili davrandıklarına da inanıyorum. Fazlasıyla. Acaba karşı muhataplar bunu tam göremiyorlar mı?
İki gün önce Diyarbakır'daydım. Yanıma bir genç öğretmen geldi. Tedirgin ve gergindi. "Hocam Allah aşkına bir şeyler yapalım" dedi. Ve şöyle devam etti: "Benim bir kardeşim şu anda asker, diğeri ise dağda ben her gün, gözyaşı döküyorum." Ben bu öğretmene söylenmesi gerekeni söyledim. Ama bu öğretmene; "Kardeşinin dağda ne işi var" demek bir şey çözmüyor. Vakıa bu. Birebir yaşadığım bir örnek bu.
Siyasetçilerin, medyanın, sözü dinlenir insanların iyi işler yapılmaya başlanmışken ümitsizliğe kapılmaması lazım. Elbette Allah'a iman eden insanlar olarak hesabın görüleceği bir güne inanıyoruz. Bu dünyada hesap vermeyenlerin, ebedi âlemde ebedi bir hesaba çekileceklerini biliyorum.
Bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek gibi olduğunu; bir insanı diriltmenin bütün insanlığı diriltmek gibi olduğunu biliyoruz. Bundan sonrası için ne kadar gencimizi koruyabilirsek bari onu yapalım. Birbirimizi suçlamadan, ortak vicdanla, ortak akılla, ortak insani duygularla bir şeyler yapalım artık.
Bu saldırılar ülkemizi zafiyete uğratmaz. İnsanımızı karşı karşıya getirmez. Ülkeyi bölme noktasına getirmez. Hesap bunun üzerine kuruluyorsa, nafile. Bu millet her ırkıyla, mezhep ve meşrebiyle artık tek aile olmuş durumda. Ama ailenin her ferdi de üstüne düşeni yapması lazım değil mi?
İnanıyorum ki kardeşlikle, imanımızla, ülke sevgisiyle, birlikle, akılla, vicdanla bu zor günleri aşacağız. Bizi sadece kaybettiklerimiz, toprağa giden canlarımız, mahzun olan ana yüreklerimiz derinden sarsmaya devam edecek. İnanınız ki, sadece bunu elde edecekler. Bunun dışında hiçbir şey yapamayacaklar.