İnsan kelimesi, unutmak kelimesiyle akraba sayılır. İki kelimenin kökleri birbirine yakındır. Gerçekten de insanın en baskın yönü çok unutkan olmasıdır. Rabbini unutur, gafletini unutur, iyilik yapanı unutur, yaradılışını unutur, Allah'a verdiği sözü unutur. Güç ve kuvvet sahibi olunca da merhameti unutur.
Yüce Allah unutkan olan bu varlığa, hatırlasın diye ölümü yarattı. Yetmedi Peygamber gönderdi, kitap gönderdi. Yetmedi zaman zaman olağanüstü hadiseler yarattı. Bazen büyük depremler, bazen yıkıcı kasırgalar, bazen doğaüstü facialar. Bütün bunlar bir açıdan da büyük kıyameti hatırlatıyor değil mi. Bunlar da yetmediği için en büyük yıkımın -kıyametin- ve haşrin -dirilmeninolacağını haber verdi.
Peki bütün bunların amacı nedir? Aslında çok açık, kul Rabbini bilsin, kendisinin farkına varsın ve kâinattaki mesajına uygun olarak yaşasın. Zalim olmasın, yıkmasın, öldürmesin, sömürmesin, istismar etmesin. Tamir eden el olsun, tahrip eden el değil. Dua eden dudak olsun, lanet eden dil değil. Ağlayan kalp olsun, nefret eden yürek değil.
İnsanoğlu yaşadığı dünyada acaba Rabbinin rızasını kazanacak amelleri işleyebiliyor mudur? Bunun dünyada bir sağlaması var mıdır? Yoksa amel defterine yazılan notlar hep "gizemli ve gizli" midir? Kendi kendini test edebilme şansı var mıdır? Daha öz bir ifadeyle mesajın hakkını verebiliyor mudur?
Bence bunu görebilme imkânı vardır. Aslında akşam başınızı yastığınıza koyduğunuzda, Allah'a ve kula karşı iç dünyanız rahatsa mesele yoktur.
Bazen yüce Allah'ın mağfiretini "bir hırka" sağlar. Bir gün, bir Allah dostu, dilenen bir kadın gördü. Hava soğuktu. Donduran bir rüzgâr vardı. İnsanlar evlerine varmak için kaçışıyorlardı. Dilenen kadının kucağında ise ufak bir çocuk vardı. Allah dostu oradan geçti. Gözü küçük çocukta kaldı. Kadın; "Allah için bu fakire bir sadaka" diyordu. Allah dostunun verecek hiçbir şeyi yoktu. Çünkü o da yoksuldu. Belki akşama yiyeceği bir şeyi de yoktu. Dünyalık olarak sadece sırtına giydiği bir hırkası vardı. "Allah için" diyen kadını duyunca hırkasını çıkarıp çocuğun üzerini örttü. Sonra da soğukta titreyerek kulübesine doğru yola koyuldu. Gece fakirhanesinde garip bir rüya gördü. Muhteşem bir köşkün yanındadır. Göz kamaştıran bir köşk, onu o kadar etkiler ki, oradan gözünü alamaz. Hayret içinde sorar: Bu köşk kimin acaba! Rüyasında cevap verirler: Bu köşk senindir. Yoksul Allah dostu sorar: Ben bu köşkü hak edecek ne yaptım ki? Cevap verirler: Bugün, bir çaresizin sırtına hırka attın. Bu köşk yoksul kadının çocuğunun sırtına attığın hırkanın karşılığıdır. Bir hırkaya bir köşk.
Mesele hırkanın değerinde değil. Mesele hırkayı veren el ve hırkanın uğruna verildiği eldedir. Rabbin cömert eli, kulun cömert elinin üzerindedir. Bağışlanma işte bazen böyle bir hırkayla gelir, Niyet Allah ise. Bazen bin hırka bir işe yaramaz, Niyet Allah değilse.
Bazen bağışlanma "La ilahe illallah - Allah'tan başka ilah yoktur" sözü ile gelir. Denilir ki kul mahşerde hesaba gelir. Hesap defteri açılır. Hesap defterinde kulun hiçbir iyiliği yoktur. Aksine defteri günahlarla doludur. Terazi konulur. Günah kefesi ağır basar. Kulun hiçbir ümidi kalmamıştır. Emir gelir, denilir ki kulu hak ettiği yere gönderin. Kul cehenneme doğru sürüklenir. Ümidinin kalmadığını anlar. Bütün kapılar kapanmıştır. Yalvarmaya başlar. Melekler bu yalvarmaları duymazlıktan gelirler. Senin için bütün çareler tükenmiştir derler. Sen dünyadayken yalvaracaktın. Burada ağlamanın - sızlamanın kıymeti yoktur.
Yüce Allah bu manzarayı bilmektedir. Her şeyi bilmesine rağmen meleklerine sorar. Bu kulun hiç mi iyi bir ameli yok! Melekler "yok ya Rabbi" derler. "Amel defterinin iyilik sayfaları boş ya Rabbi" diye cevabını verirler. "Biz onun için onu cehenneme götürüyoruz" derler. Sonradan yeniden yola devam edeceklerinde, Rabbımızdan emir gelir: "O kulumu bırakın. O kulumun bilmediğiniz ve sadece benim bildiğim bir ameli vardır. Ben o kulumu o ameli hatırına affettim" buyurur. Melekler hayret ve merak içinde sorarlar: "ya Rabbi! Kulun bizden gizli kalmış, amel defterine de yansımamış bu iyiliği neydi." Yüce Allahımız cevap buyurur: Bu kul bir gece uykusu kaçtığında yana dönerken zikir -Allah'ı anmakniyetiyle bir defa "La ilahe illallah" demişti. İşte ben bu kulumu, o kelime hürmetine affettim. Onu alın ve cennete götürün.
Melekler cehenneme doğru sürükledikleri kulu, cennete doğru taşımaya başlarlar.
Bir zikir kelimesi. Bazen terazide bütün günahları silecek kadar ağır olabilir. Belli ki bu kelime öyle dolu dolu, öyle Rabbani, öyle coşkulu, öyle imanla söylenmiştir ki bütün terazileri altüst etmiştir.
Bu iki örneği şunun için verdim: Hiçbir iyiliği, hiçbir iyi niyeti küçük görmeyin. Kulun nazarında kum gibi ufak olan, yaratıcının nazarında dağlar kadar büyük olabilir. Bu iyilik için de geçerlidir, kötülük için de...
Küçük gördüğünüz bir isyan, bir günah Rabbin nazarında şirkle yarışabilir. Bir bakarsınız hiç farkına varmadan bütün ameliniz boşa çıkmıştır. Yapacak hiçbir şeyiniz kalmaz. Ortada böylece kalakalırsınız. Veya en çetin günde, mahşer meydanında, bütün ümitlerinizin eridiği o hesap anında, bir bakarsınız hiç önemsemediğiniz bir iyiliğiniz affınıza bir vesile olur. Sizi cennetin ve yüce Rabbin en seçkin misafiri yapar.