C.H.P'nin son olağanüstü kongresi Türk siyasetinin en eski partisinin nasıl ve neye dönüşeceği konusunda 1946'dan beri süregelen tartışmanın yeniden alevlenmesine yol açtı. Bizatihi büyük bir dönüşümün kurumsal organı olmuş olan C.H.P, bu tarihten beri kendini yeni düzene uydurmaya ve çeşitlenen siyaset yelpazesindeki yerini tespite çalışmaktadır.
Bu partinin aradan geçen uzun yıllar içinde çoğulcu siyasete tam anlamıyla uyum sağlayamaması ve siyaset yelpazesindeki yerini saptayamaması genellikle bir liderlik sorunu olarak ele alınmaktadır. Halbuki bu partinin söz konusu alanlarda başarı sağlayamamasının temel nedenleri yapısaldır.
Unutulmamalıdır ki kurucu kadrosunun İttihad ve Terakki Cemiyeti'ndeki faaliyetleri ve İstiklâl Savaşı örgütlenmesindeki rolüyle kendini Cumhuriyet öncesiyle eklemleyen C.H.P, bir anlamda kökü 1905'e kadar uzatılabilecek yapısal dönüşüm geçirmekle beraber, zihniyeti oldukça sınırlı törpülenme geçirmiş bir örgütlenmenin nihaî ürünüdür. Partinin İttihad ve Terakki ile olan tarihî bağlarını reddetmesi ideolojik bir tercihtir ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı Devleti ile ilişkisinin olmadığını savunan resmî tez gibi gerçeklikle uyumlu değildir. Dolayısıyla C.H.P herhangi bir siyasî parti değil, kırk seneye yakın bir döneme yayılan büyük bir dönüşümün nihaî örgütlenme biçimi ve siyaset aracıdır.
Bu dönüşüm sürecinde parti kendisini bir siyaset kurumu ve aracından ziyade kutsal bir misyonu gerçekleştirmekle görevli bir yapılanma olarak görmüştür. Gerek İttihad ve Terakki, gerek parti kültünü lider kültleriyle takviye eden C.H.P için siyaset iki seviyede ifa edilen bir eylem olmuştur. Farklı toplumsal isteklerin iletilmesi ve karşılanması anlamında siyaset bu partilerin anlayışına göre ikincil bir uğraştır. "Gerçek siyaset" ise bir anlamda siyaset üstü bir uğraş olup üstlenilen misyon çerçevesinde toplumun dönüştürülmesidir.
Bu ise devlet merkezli bir siyaset anlayışıdır. Bu tür siyasetin kitlelerle iletişimi tek yönlüdür ve dönüşüme destek temini için toplumun "aydınlatılması" ile sınırlıdır. Kitlelerden beklenen "aydınlanması" ve kavramsal düzeyde kendisine sunulan programı içselleştirmesidir. C.H.P'nin çoğulcu siyasete uyum sağlamada karşılaştığı aslî sorun budur. Çünkü ona göre "aslî siyaset," misyonun gerçekleştirilmesi olduğundan, çoğulculuk, hattâ demokrasi bir amaç değildir ve gereğinde misyonun başarısı için terk edilmeleri mümkündür.
C.H.P'nin ikinci sorunu siyasetteki yerini belirleyememesi, daha doğrusu bu yeri karşıtlarına göre tespit etmesidir. İşçilerden sermayedarlara, çiftçilerden entelektüellere tüm toplumu kapsamak iddiasıyla kurulan parti, otoriter siyaset aracı olduğu dönemde belirli bir siyasal konum belirlemeyi gerekli görmemiş, daha sonra ise bu alanda "Ortanın Solu," "Anadolu Solu" ya da "Üçüncü Yol" benzeri muğlak, içi boş kavramlar kullanmıştır. Bu kavramlar bir sol siyasete atıfta bulunmakla birlikte, bâzı istisnâî durumlar dışında, partinin söylemi bunu yansıtmamış ve "sol" daha ziyade devletçilik ve anti-emperyalizm gibi, değişik siyasî eğilimdeki örgütlerce de benimsenebilecek eğilimleri ifadelendirmek için kullanılmıştır.
Tekrar etmemiz gerekirse, C.H.P'nin çoğulculuğa uyum gösterememe ve siyasî çizgi belirleyememe sorunları yapısaldır. Bu tür dönüşümleri gerçekleştirmiş ve "devrim" kurumsallaştırmış koalisyon türü yapıların kendilerini "bir siyasî parti" haline dönüştürmeleri ve tüm toplumu kapsayan değişimi otoriter yollarla gerçekleştirdikten sonra belirli bir siyasî çizgi benimsemeleri oldukça zordur. Bu tür partiler ancak kendilerini bu tarihî yükten kurtararak, gerçek siyaseti kabullendikten sonra başarılı olabilmektedirler.
Nitekim C.H.P ile aynı dönemde Meksika'da benzer bir dönüşümün gerçekleştirilmesine öncülük eden Kurumsal Devrimci Parti (PRI) de 1910-1929 yıllarına yayılan Meksika Devrimi'ni "kurumsallaştırma" vazifesini üstlendikten sonra, şartların zorlamasıyla kabullenmek zorunda kaldığı gerçek çoğulcu siyasete kolayca uyum gösterememiştir. Buna karşın, PRI çoğulculuğu kabullenip, belli bir siyasî çizgiyi benimseyerek hantal koalisyon yapısını terk ettikten sonra başarı sağlayabilmiştir.
Altmış yıla yakın bir süre, seçim hileleri de dahil her yolu deneyerek siyasete egemen olduktan sonra PRI yeni sistemde yerini belirlemede ciddî bir kararsızlık yaşamıştır. Seçimi nasıl kazandığı bir hayli kuşkulu olan Carlos Salinas de Gortari'nin partinin siyasî felsefesinin katı devletçi ve korporatist Devrimci Milliyetçilik'ten (Nacionalismo Revolucionario) Toplumsal Liberalizm'e (Liberalismo Social) kaydığını ilân ederek belli bir çizgi benimsemesi ciddî bir dönüşümü başlatmış, devletle iç içe geçmiş koalisyon yapısı yerini kendini rakiplerle eşit gören bir partiye bıraktığında ise 2003'te kısmî, 2009'da ise gerçek siyasî başarı kazanılmıştır.
Kendine toplumu dönüştürme, onu "aydınlatma" rolü biçen C.H.P tarihî miras olarak otoriter, devletçi, milliyetçi ve muhafazakâr bir zihniyet ve misyon devralmış, 1946'dan günümüze bunu popülist bir söylemle bağdaştırmaya çalışmıştır. Kendisinden daha milliyetçi ve muhafazakâr partilerin bulunması ve kullandığı muğlâk söylem, bu partinin söz konusu karakterini değiştirmemektedir. Bu zihniyetin çoğulculuğu içselleştirmesi ve siyasî bir konum belirlemesi oldukça zordur.
Bu zihniyetin Türkiye'de belli bir tabanı temsil ettiği ve karşıt partilerin başarısızlığı durumunda kısa süreli koalisyonlara dahil olma başarısı gösterebileceği doğrudur. Bunun ötesine geçebilmek ise misyon yerine siyaseti ön plâna geçirmek, devrimcilik adı altında toplum mühendisliği yapmayı bir kenara bırakmak, çoğulculuğu içselleştirmek ve belirli bir siyasî çizgi benimsemekle mümkündür.
Bu yapılmadıkça C.H.P geleceği, zor da olsa böyle bir dönüşümü gerçekleştiren Meksika'daki RPI'den ziyade günümüz Doğu Avrupa'sındaki komünist partilerin siyasî kaderine benzeyecektir. Ancak bu dönüşümün sadece bir liderlik değil ciddî bir zihniyet değişimini gerektirdiği unutulmamalıdır.
Not: Geçen haftaki yazım gazete musahhihlerinin "zımmî" kelimesini "zımnî" olarak "tashihleri" sonrasında ciddî anlam kaybına uğradı. Tek tesellim bunun "tarihsizlik" ve "dilsizlik" sorunlarımızın ne denli derinlere işlediğini uzun bir yazıdan daha iyi ortaya koymasıdır.