Tolunoğulları'ndan beri bin yıldan fazla Türk hâkimiyetinde kalmış Mısır, nüfusunun yüzde 90'ından fazlası Müslüman olan ve müşterek İslâm medeniyetimizin en güzel eserleriyle dolu, İslâm Dünyası'nın gözbebeği olan bir ülkedir. Ne yazık ki bu güzel ülke, 80 yıldan beri militarist diktatörler tarafından idare edilmektedir. Bizdeki 'ulusalcılar'a (milliyetçilere değil) benzeyen BAAS'çı bir Arap Nasyonalizmi'ni doktrin olarak benimseyen, önce Sovyetlerle daha sonra ABD ile İsrail taraftarı sıkı ilişkiler kuran bu diktatörler, ülkeyi geri bırakmışlar, halkı soyup soğana çevirmişler ve kopkoyu bir militarist dikta rejimi kurmuşlardır. Bu rejimler, eski Mısır'ın Firavunları'na âdeta yeni 'tanrıları' gibi önem verirken, İslâm kültür ve medeniyetini hep küçümsemişler ve halka tepeden bakmışlardır. Değerli yazarımız Ömer Okçu'nun (Hekimoğlu İsmail), 'Minyeli Abdullahı'nın halkımız tarafından bu kadar benimsenmesinin sebebi de Türkiye ve Mısır halkının bu açıdan benzerliğidir.
***
Mısır'daki
'Müslüman Kardeşler' (İhvân-ı Müslimîn) teşkilâtı, aslında
'El-Kaide' ya da
İran'daki bazı radikal unsurlar gibi, çatışmadan ve savaştan yana, hoşgörüsüz bir teşkilât değildir. Bilâkis, totaliter yönetimden dersler çıkarmış ve kendisinden olmayanı dışlamayan bir örgüt hâline gelmiştir. Nitekim,
Mısır'daki
'Yasemin Devrimi' hareketinde,
Müslüman Kardeşler,
Selefîler, diğer dinî gruplar ve lâikçiliği savunanlar birlikte hareket ederek diktatör
Hüsnü Mübarek'i hep birlikte 25 Ocak 2011'de devirmişlerdir. Demokrasiye geçildikten sonra yapılan seçimlerde
Mursî, yüzde 53 oy alarak
Cumhurbaşkanlığı'na seçilmiş ve
Mısır Ordusu'nun dayatması karşısında baş eğmemiştir. Lâkin
Mursî, -
Türkiye'de de bazı dönemlerde olduğu gibi- iktidar olmasına rağmen muktedir olamamıştır. Zira devleti meydana getiren organlar, hep lâikçi elitizmin gücü üzerine düzenlenmiştir.
Biz de bazı politikacılar ve yazarlar,
Mursî'nin hatâlarını söyleyerek
Mısır'da yapılan apaçık
'askerî darbe'ye mazeret bulmaya, gerekçe uydurmaya çalışıyorlar. Bunlara dikkat ederseniz, bol demokrasili lâflarının gerisinde sandığa düşman lâikçi jakoben tâifenin sırıtık çehrelerini görür,
Meclis'ten meydanlara kadar,
'Darısı da Erdoğan'ın başına'(!) diye çemkirmelerini duyarsınız.
***
Demokrat olmadığı son
Mısır darbesinde bir defa daha ortaya çıkan
Hıristiyan Batı'nın ve bizim kökten lâikçi halktan kopuk jakobenlerin bir türlü anlayamadıkları hakikat şudur: Halkı
Müslüman olan ülkeler demokratik seçimler yapılırken, öncelikle liderlerin ve siyasî partilerin değerlerine önem vermekte; kendileri gibi düşünen ve inananlara yakınlık hissetmektedirler.
Aslında
Müslümanlığı bilenler ve yaşayanlar,
İslâmiyet'in moda tâbiriyle
'ötekileştirmeye' değil, beraber yaşamaya ve din ve vicdan hürriyetine önem verdiğini çok iyi idrak etmişlerdir. Bu durumda,
'lâik sistem'in
İslâm topluluklarında uygulanması mümkündür. Bunun en tipik misâli de
Osmanlı toplumudur.
İslâm ülkelerini sömürmeyi demokrasiden daha önemli gören
Batı'nın
kolonyalist ve
Haçlı zihniyeti, iddialarının aksine
İslâm ülkelerindeki demokrasiyi hiçbir zaman ciddiye almamışlardır.
Türkiye'de de bir zamanlar din düşmanlığı şeklinde anlaşılan lâiklik (ki, biz buna
'lâikçilik' diyoruz), demokrasinin şartı olmak bir yana, militarizmin emrinde kullanılmıştır.
Şu gerçek artık
Batılı tertipçiler ve bizim lâikçi-darbeci yobazlar tarafından iyice anlaşılmalıdır: Başta din olmak üzere milletin değerlerine ters düşenler, demokratik yoldan aslâ iktidara gelemezler. Darbecilik ise artık bu asırda yol olmaktan çıkmış, kendilerine zorla hükmedilen kitleler uyanmışlardır.
Bugün
Mursî, bir iç savaş tehlikesinden çekinmese, darbe yönetimini devirecek ve lâikçi azınlığı tasfiye edebilecek güçtedir.
Bu gerçeklere rağmen, dün
Mısır'daki yönetimin 6 ay içinde seçimlere gidileceği vaadini müspet karşılıyorum.
Son olarak, bu mübarek günlerde sabah namazında şehit edilen
Mısır'lılara rahmet diliyor, onları şehit eden darbeci alçakları da lânetliyorum.