Başbakan Erdoğan'ın, terör örgütü ve terörle mücadele konusunda son dönemde yaptıkları ve ifadeleri kamuoyuna çelişkili gelebilir. Gerçekten de evvelâ, yol kesen teröristlerle kucaklaşıp öpüşen BDP'li milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmak istemesi; hattâ bu konuda Meclis'te hazırlıkları başlatması; teröristbaşının idamından söz etmesi ve 'Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimizin sorunları vardır' demesi, bundan kısa bir süre sonra da teröristbaşı muhatap alınarak görüşmelerin başlatılmasını ve BDP'li milletvekillerinin İmralı'ya götürülmesinin kamuoyu tarafından kısa sürede hazmedilmesini beklemek doğru değildir.
Lâkin, görüşme süreci diye adlandırılan son birkaç aylık dönemdeki gelişmeleri değişik bir perspektiften iyi değerlendirmek lâzımdır. Başbakan'ın bu politika değişikliği bazılarına tezatmış gibi gelse de aslında bir buçuk yıldır meydana gelen olaylar tam olarak değerlendirilip 'görüşme sürecinin ardındaki gerçek' anlaşılabilirse bu tezat gibi görünen olayları mantıklı bir açıklığa kavuşturmak mümkün olabilecektir.
***
Son bir buçuk yıllık süreçte, istihbarat ve bilgi eksikliği yüzünden kamuoyunun şu gerçeklerin farkında olmadığı anlaşılacaktır:
1. 2011 Eylül ayından başlayarak son iki aya gelinceye kadar terörle, daha önce görülmemiş ölçüde etkin bir mücadele gerçekleştirilmiştir.
Bu mücadelede alan hâkimiyetine ilâve olarak özel şekilde eğitilmiş timlerin aktif hareketliliğinin çok büyük tesiri olmuştur.
2. Bu etkin mücadele neticesinde,
Türkiye içinde ve dışında bulunan
PKK'lı terörist sayısının yüzde 90'ından fazlası etkisiz hale getirilmiş;
KCK terör teşkilâtlanması tümüyle çökertilmiş ve ırkçı-bölücü teröristlerin özellikle
Güneydoğu'daki psikolojik harekâtı da büyük ölçüde durdurulmuştur.
3. Devletler arasında kurulan ilişkiler ve iç kaynakların kurutulmasıyla,
PKK Terör ve Mafya Örgütü'nün finans kaynaklarına büyük ölçüde darbe vurulmuştur.
4. Sonuç olarak, terörist sayısı yüzlerle ifade edilebilecek kadar azaltılmış ve teröristlerin tamamen imhası noktasına gelinmiştir.
***
Eğer iki ay daha terörle mücadele aynı yöntem ve kararlılıkla sürdürülmüş olsaydı, terör örgütü kendiliğinden çözülecek ve silahlarını bırakıp teslim olmak zorunda kalacaktı.
Her türlü istihbaratın kendisine ulaştırıldığı
Başbakan Erdoğan'ın bu gerçeği bilmemesi mümkün değildir. Diğer taraftan, teröristbaşının muhatap alınarak görüşme yapılmasının ve sızdırılan tutanaklarda görüldüğü gibi birtakım zırvaların açığa çıkmasının,
Başbakan Erdoğan'ı ve
AK Parti'yi yıpratacağının bilinmemesi de mümkün değildir.
O halde
Başbakan Erdoğan neden böyle bir riski göze almış ve iki ay daha sabrederek örgütün sona erdirilmesini beklememiştir? Bu sorunun cevabı, doğru ve yanlış taraflarıyla son aylarda yaşanan terör bilmecesinin sırrıdır. Şöyle ki,
Başbakan Erdoğan,
Türkiye'de ve özellikle
Güneydoğu bölgesinde bulunan ve zorla da olsa
PKK destekçisi haline getirilen 1.5 milyon
Kürt kardeşimizin yenilmişlik ve ezilmişlik duygusuna kapılmasını istememiştir. Ayrıca, bu
'barışçı çözüm' olarak adlandırılan hareket,
PKK'yı desteklemeyen bir
Kürt kitlesi bakımından da sempati uyandırmıştır.
Buna mukabil,
Türkiye nüfusunun yüzde doksanından fazlası, kendisini
'taraf' olarak gören ve hâlâ
Türk Bayrağı'na ters bakan grubun karşısında gururu kırılarak manzarayı seyretmektedir.
Başbakan Erdoğan'ın, bu riskli süreçte halkın büyük çoğunluğunu da kucaklamasını ve gönlünü almasını bekliyoruz.