Devlet ve siyaset adamlarımız, birbirleriyle yarışırcasına 'Kürt Sorunu' sözünü telaffuz etmeyi marifet saymışlardır.
Etraflarındaki 'aydın' geçinen cahiller sürüsü, Kürt sorunu, realitesi, gerçeği gibi lâfları söylemenin, söyleyen siyasetçiye itibar kazandıracağını telkin etmiştir. Demirel ile Erdal İnönü'nün 'Kürt realitesi' lâfı, Mesut Yılmaz'ın 'AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer' safsatası, terör mücadelesi ile Kürt kardeşlerimizin sorunlarının birlikte değerlendirilmesi ve aynı kefeye konulması hatâsına sebep olmuştur.
Bizler köşe yazarıyız; sorumluluğumuz bu hüviyetimizle sınırlıdır. Bir köşe yazarının 'Kürt Sorunu' ifadesini kullanmasıyla bir Cumhurbaşkanı'nın, bir Başbakan'ın kullanması çok farklıdır. Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, 'Kürt Sorunu' derlerse, uluslararası alanda kendi yönettikleri ülkede bir 'etnik sorun' olduğunu kabul ve ilân etmiş olurlar. Önceki bazı yanlış ifadelere rağmen, Başbakan Erdoğan'ın, 'Türkiye'de Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimizin sorunları vardır' yaklaşımı son derece isabetli olmuştur.
***
'Görüşme süreci' olarak adlandırılan süreç, -birçok mahzurları ve riskleri de olsa-
Başbakan Erdoğan'ın, terörün bir an önce sonlandırılması, akan kanın durdurulması, huzurlu ve kaynaşmış bir ortamın sağlanması için iyi niyetle başlattığı süreçtir.
Bu konudaki iyi temennilerimizle beraber yapılan hatâları önceki yazılarımızda belirttik.
Bu sürecin en tehlikeli tarafı,
PKK terör örgütünün ve teröristbaşı
Öcalan'ın muhatap alınması sonucunda,
PKK terör örgütü ile
Devlet'in sanki hukukî taraflar gibi kabul edilerek aynı zeminde bir araya getirilmesidir.
PKK/ BDP/ KCK ve diğer terörist ırkçı- bölücü yapılanmalar ile teröristbaşı
Apo, terör eylemlerinin başlangıcından itibaren, kendilerini
Kürt halkının siyasî temsilcileri olarak kurumsallaştırmak istemiş ve
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni düşman devlet kabul edip
'TC' diye küçümsemeye çalışmıştır. Bu strateji çerçevesinde
, 'savaş',
'barış',
'ateşkes',
'esir' gibi ancak iki egemen devlet arasında söz konusu olabilecek terimler, terör örgütü ve medyadaki yandaşlarınca kullanılmıştır.
***
Önümüzdeki dönem, terör sorununun
Kürt sorunu gibi gösterilerek başta
Birleşmiş Milletler (
BM) olmak üzere uluslararası platformlara taşınması ve
'devletleşme süreci'nin başlatılması dönemi olacaktır. Nitekim, dünkü
Cumhuriyet Gazetesi'nin ayrıntılı haberine göre,
PKK'lı teröristler konusunda
Türkiye ile
BM arasında üç aşamalı bir geri dönüş anlaşmasından bahsediliyor.
Böylece,
PKK terör örgütü, 1949'da imzalanan
Cenevre Sözleşmesi'nin 3. maddesinde sözü edilen
'taraf' statüsünü sağlamayı ve yapılacak görüşmelerde
'taraflardan biri' hâline gelmeyi hedefliyor.
PKK'nın
BM'yi ve
Türkiye dışındaki devletleri ilgilendiren hiçbir yanı yoktur.
Sadece, teröristlerin çekileceği ülkelerle ikili temaslarda bulunabilir. Konu büyütülerek -terörle mücadele haricinde- bir uluslararası siyasî sorun hâline getirilirse, hele
Güneydoğu'daki bir bölgeye
'özerklik' tanınırsa, uluslararası müdahalelere açık plebisit ortamı oluşturulur. Bu da kısa sürede
Türkiye'nin parçalanmasına ve vatan topraklarının kaybedilmesine yol açar.
Böylesine ağır bir hatânın kefaretini kimseler taşıyamaz.