Dikkat ettiniz mi bilmiyorum; Türkiye'de basın-yayın kuruluşları ABD Başkanlık Seçimi'ni çok yakından takip edip değerlendirdi. Medyayı hep eleştirmeyi bir tarafa bırakıp bu durumu takdir ettiğimi yazmalıyım. Son bir hafta boyunca bizim medya, âdeta Amerikan medyasından daha fazla sayılabilecek ölçüde ABD Başkanlık Seçimine ilgi gösterdi.
Türkiye'deki kamuoyu, aynen Avrupa'da ve dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Obama taraftarıydı. Milletçe, yeni bir Bush ve onun düşmanca davranan militarist Neocon ekibini istemiyorduk.
Açıkça ben de Obama'nın kazanmasını istiyordum. Bütün Müslümanlar gibi ben de ismi 'Hüseyin' olan bir adayın, ikinci defa ABD'ye Başkan seçilmesine memnunum. Yüzüğünde 'kelime-i tevhid' yazılı mıdır, gizli Müslüman mıdır, bilemem. Lâkin İslâm'a saygılı olduğunu ve Türkiye'ye sempati duyduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Obama'nın Başbakanımız Erdoğan'ı en yakın dostları arasında sayması da bu sempatinin bâriz bir ifadesidir.
***
Türkiye-ABD münasebetlerinde, iktidar değişiklikleri sırasında yapılan klâsik bir yorum vardır. Buna göre, ABD'de iktidar değişse de ABD'nin devlet politikasının değişmeyeceği ve Türkiye'nin öneminin devam edeceği söylenir. Son ABD Başkanlık Seçimi'nde de benzeri yorumlar sık sık yapılmıştır.
Ben bu konuda daha geniş ve kendine güven duyan bir perspektife sahip olmamız gerektiğini düşünüyorum. Obama'nın yeni ABD yönetimi, Türkiye'ye karşı politikasını tayin ederken, keskin sirkenin küpüne zarar vereceği gerçeğini unutmamalıdır. Zira, artık Türkiye, -Romney kazanmış dahi olsaydı- ABD'deki yönetim değişikliğinden etkilenmeyecek kadar güçlü bir ülke konumuna gelmiştir.
***
2008 sonunda Obama'nın ilk seçilmesini takiben, Kanada'dan sonra ziyaret ettiği ülke Türkiye olmuştur. Obama'nın TBMM konuşmasında, 'ABD hiçbir zaman İslâm'la savaşta değildir, olmamıştır ve olmayacaktır. ABD Müslüman dünya ile ortak zeminler yaratmaktadır' diyerek İslâm Dünyası'na ve Türkiye'ye mesaj vermiştir.
Obama'nın dört yıllık birinci başkanlık dönemi, Türkiye açısından genel hatlar itibariyle olumlu geçmiştir. Bu dönemde, iki ülke arasında Bush döneminde zayıflayan 'Stratejik İttifak' bağları güçlendirilerek Obama'nın deyişiyle 'Model Ortaklık' ilkesi benimsenmiştir. Bu konuda, ABD'den satın alınmak istenen predatörlerin geciktirilmesi ve anlık istihbarat paylaşımının aksamasının dışında bir sıkıntı olmamıştır.
Obama'nın ilk döneminin başlangıcında, hem lobilere verdiği sözler, hem de tecrübesizliği yüzünden Ermeni meselesi ve Kürtler konusunda maksadını aşan beyanları olmuşsa da hatâda ısrar etmediği söylenebilir.
***
Obama, ekonomik krizdeki ABD'nin durumunu düzeltmeye ve vaat ettiği reformları -başta sağlık reformu olmak üzere- gerçekleştirmeye henüz muvaffak olamamıştır ama Amerikan halkı onu değişime daha yakın görmüş ve ona dört yıl daha mühlet vermiştir.
Obama'nın ABD Başkanlığına yeniden seçilmesi, ABD için de, dünya için de, Türk demokrasisi için de iyi olmuştur. Obama'nın başında olduğu ABD Dışişleri ve Pentagon, güvenlik gayesiyle de olsa, başka ülkelerle temaslarında demokratik zeminde kalmaya itina edebilecek; Neocon'ların zaman zaman Türkiye'de yapmaya çalıştıkları gibi, perde arkasında antidemokratik militer ilişkiler kurmaktan sakınacaklardır. Bu da hiç şüphesiz hem dünya demokrasileri, hem de Türkiye için faydalı olacaktır.