Kurban Bayramınız mübarek olsun sevgili okuyucular... Daha nice bayramlara sıhhat ve selâmet içinde erişmenizi diliyorum.
Bugün Kurban Bayramı'nın ilk günü... Erkenden uyandık; yunduk, yıkandık. Varsa cici elbiselerimizi giydik. Hanımlar kahvaltı hazırlarken, oğlanların ellerinden tutarak Bayram Namazı'na koştuk. Mahallenin camiinde namazdan sonra sıralanarak bayram tebrikimiz, milletçe bağlılığımızı teyit edecek. Her zamanki gibi, camiden eve dönerken kurban kesme faaliyetleri bütün heyecanı ile başlamış olacak.
Ben, milletimizin çok büyük çoğunluğu gibi, Kurban vecibesine çok önem veririm ve vacip olan bu ibadeti hiç aksatmadan yerine getirmeye çalışırım.
Her defasında kendimi Yüce Allah'a karşı İsmailî bir teslimiyet içinde hissederim. '
Kâbe'nin yolları bölük bölüktür'
Efendim, 'Hac' denilince benim yaralı 'yüreciğim'de bir kıpırtı başlar. O tatlı ilâhi ile asırlardır vatan topraklarından Kâbe'ye kervanlarla gidenleri düşünüp duygulanırım:
'Kâbe'nin yolları bölük bölüktür Benim yüreciğim delik deliktir'
Şimdi, kocaman uçaklarla gidip kendinizi bir anda Cidde'de buluyorsunuz. Tabiî, teknolojinin rahatlığına diyeceğim yok ama ben gene de eski zamanların Hac nostaljisini; hele mukaddes toprakların tamamını, Bağdat'taki camileri, türbeleri, Kudüs'teki 'Mescid'i Aksâ'yı doya doya gezmeyi tercih ederdim.
Ya, evliyâ menkîbelerinde olduğu gibi 'tayyı mekân' ederek göz açıp kapayıncaya kadar Hicaz'a giden gönül dostlarına ne demeli?...
İslâm, hac ve milletimiz
Rahmetli babamın anlattığı bir hâdiseyi ne zaman hatırlasam tüylerim ürperir. Bizim milletimizin Allah ve Peygamber sevgisini, kitaplar dolusu yazsak da bu kadar güzel ifade edemeyiz. Şair Nâbî, 1678'de bir Osmanlı Paşası ile beraber Hacca gider. Sabaha karşı kervan Medine'ye yaklaştığında, Nâbî, Paşanın devenin üzerinde uyuyarak farkında olmadan ayağını uzattığını görünce üzülür ve şu beyti söyler:
'Sakın terk-i edepden, kûy-i mahbubı Huda'dır bu
Nazargâh-ı ilâhîdir, makâm-ı Mustafa'dır bu' Medine'ye geldiklerinde,
'Mescid-i Nebevî'nin minarelerinde müezzinlerin bu nâtı okuduklarını işitirler. Ezandan sonra sorduklarında, müezzinler Hz. Peygamber'in rüyalarına girdiğini ve bu nâtı okumalarını istediğini söylerler.
Şanlı ecdâdımız Osmanlı, Hacca ve Hicaz'a çok değer vermiştir. Yavuz Sultan Selim'in, 1517'de kendisini Mekke'de 'Hâdim-ül Haremeyn' ilân etmesinden sonra, dört asır boyunca Hicaz Eyâleti, özellikle Mekke ve Medine halkı, Osmanlı'nın ihsanı ile refah içinde yaşamıştır. Osmanlı döneminde, Mekke ile Medine'nin ve buralardaki mukaddes mekânların imarı düzenli olarak yapılmakta; bu halkın bütün ihtiyaçları her sene 'Surre Alayları' ve devlet bütçesinden gönderilen meblağlarla karşılanmakta idi.
'Ve Aleykümselaaam!...'
Efendim, bazen askerler 'din' ile 'irtica'yı birbirine karıştırırlar ya; aslında bizim komutanlarımız, özellikle yaşlandıktan sonra dine önem vermeye başlıyorlar. Meselâ, Evren Paşa, bazen kendisini 'fetva emîni' zannederek ortalığı karıştırsa da 'Hacı' komutanlarımızdan ve cumhurbaşkanlarımızdandır. Lâkin, tavaf esnâsında gene de 'lâikliği' elden bırakmamış ve fotoğrafının çekilmesini engellemiştir.
Benim asıl bahsetmek istediğim, 12 Eylül'ün tonton Başbakanı Bülent Ulusu Paşa... Rivayet olunur ki Ulusu, Kâbe'de namaz kılarken, namazın bitiminde yanındaki Arap başını sağa döndürüp 'Esselâmü aleyküm ve rahmetullah' dediğinde, bizimki de boş bulunup başını sola çevirerek 'Ve Aleykümselaaam' deyivermiş.
Tekrar huzur ve birlik içinde bir Kurban Bayramı geçirmeniz niyazıyla selâm, sevgi ve saygılar sunuyorum.