Şu son birkaç gündür yaşadığımız 'Devlet Krizi'ni düşündüğümde şaşırıp kalıyorum. Zira olup bitenler o kadar apaçık ortada ki bunun bir türlü anlaşılmamasını, daha doğrusu anlaşılmak istenmemesini iyi niyetli kabul etmek mümkün değildir.
Dünyanın önde gelen, tarihi, meseleleri ve iddiası olan bütün ülkelerinde, devletin gizli istihbarat teşkilâtları vardır. Bu teşkilâtlar, hemen her yerde aynı prensipler ve şartlar altında çalışırlar. Bunların faaliyetlerini hiçbir şekilde diğer kamu kuruluşlarının 'açıklık prensibi' çerçevesinde değerlendiremezsiniz. Bilakis, bu teşkilâtlarda 'devlet sırrı' mahiyetindeki istihbarat ve operasyon bilgileri açığa çıktığında, artık o teşkilâtın mevcut hüviyetiyle çalışabilmesi ve ülkenin millî güvenliği çerçevesinde fonksiyon ifâ edebilmesi mümkün değildir.
Gizli istihbarat teşkilâtlarında yapılanların hesabı, bağlı oldukları siyasî mercie verilir. Bu teşkilâtlar elbette hiçbir hesap vermeyen ve denetlenemeyen hukuk dışı teşkilâtlar değildir. Ancak, görevlerinin mahiyeti itibariyle bu denetim değişik şekillerde meydana gelir.
***
MİT, daha önce de yazdığımız gibi, dünyanın en eski, köklü, gelenekleri olan ve başarılı istihbarat teşkilâtlarından birisidir.
MİT'in icraatından, bizzat bağlı bulunduğu
Başbakan sorumludur. Bu icraat, hiçbir zaman kamuya açık olarak yapılmaz. Aksi takdirde, yapılan icraatın ve ifâ edilen görevin hiçbir etkinliği kalmaz. Bu yüzden siz eğer
MİT'in yaptığı ve aslında hiç kimsenin tam olarak bilgi sahibi olmadığı bir icraattan hesap soracaksanız,
MİT mensubuna değil, onun fiillerinden sorumlu olan
Başbakan'a gidersiniz. Bu yapılan icraatın hesabını teşkilâtın bağlı olduğu
Başbakan ve
Hükümet verir. Aksi takdirde, sistemi işletmeniz hiçbir şekilde mümkün değildir.
***
Şimdi kalkıp,
'Genelkurmay Başkanı'nın sorgulandığı bir ülkede, MİT Müsteşarı niye sorgulanmasın?' şeklinde itirazlarda bulunanlar var. Bu kişilerin, devletin ve özellikle
MİT'in işlemesini anlamadıkları görülüyor. Bir Genelkurmay Başkanı, eğer asıl görevi olan millî savunmada, -meselâ bir harp hâlinde- görevini ifâ ederken hata yapmış olsa, bunun yargılanma yeri, elbette adlî mahkemeler değil,
Yüce Divan olacaktır. Lâkin herhalde bir Genelkurmay Başkanı'nın ya da kuvvet komutanının
'darbe yapmak, andıç yayınlamak' gibi görevleri olduğunu düşünmezsiniz.
Halbuki,
MİT bakımından tekabül eden görev,
MİT'in gerektiğinde terör örgütleriyle görüşme yapması, müzakerede bulunması, bu örgütlere sızması ve
Türkiye'nin millî güvenliği çerçevesinde gizli istihbarat görevini yerine getirmesidir.
MİT mensupları, bu ve benzeri görevlerini bir tarafa bırakıp kendi menfaatleri çerçevesinde suç işlemişlerse, bu defa bağlı bulundukları
Başbakan'ın izniyle haklarında cezaî takibatta bulunulması normaldir. Kısaca
MİT mensupları da Yargı Denetimi dışında tutulmamakta, ancak görevlerinin mahiyeti itibariyle bu denetimin gerçekleşmesi değişik bir yöntemle uygulanabilmektedir. Aksi takdirde,
MİT'in millî menfaatler için zorunlu olan görevini yapabilmesi mümkün olamaz.
***
Son olaylarda,
MİT'in yaptığı operasyonlardan bir kısmının yargı ve polis mensupları çerçevesinde medyaya verilerek açığa çıkarılmış olması, -her ne gerekçeyle olursa olsungizli kalması gereken devlet sırlarının ifşasına sebep olmuş ve
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne zarar vermiştir.
İstemeden de olsa, birtakım klik çekişmeleri yüzünden zarar verenler, bu yolla
Başbakan'ı yıpratmaya çalışırken, bu konuda özellikle
Mossad'ın ve terör örgütünün emellerine hizmet etmiş olmaktadırlar.
O zaman benim şu soruyu sormaya hakkım vardır:
'Acaba biz mi anlatamıyoruz, yoksa siz anlamamakta ısrar mı ediyorsunuz?'