Suriye'de bir 'iç savaş' başlamıştır. Üstelik bu iç savaş, Nusayri azınlığın diktasına dayanan totaliter BAAS yönetimi ve diktatör Beşar Esad tarafından tahrik edilmekte; Ortadoğu'da endişe edilen bir mezhep kavgası hâline dönüşme eğilimi taşımaktadır. Bu konuda, aklıselim sahibi muhaliflerin 'Ulusal Konseyi' duyarlı davransa da BAAS iktidarının gözü dönmüş katilleri, muhaliflerle olan mücadelelerini mezhep ayrımcılığı eksenine oturtmaya çalışmaktadırlar.
2011 Martı'ndan beri devam eden çatışmalarda, BAAS'çı ordu birlikleri, sivil halkın üzerine tank yürütmüş; kadın, çocuk demeden herkese ateş açmış ve en az 6 bin kişi katledilmiştir. Toplam ölü sayısının 10 binin üzerinde olduğu da söylenmektedir. Ayrıca, onbinlerce mâsum Suriyeli yaralanmış ve hapishaneler sivil halkla doldurulmuştur. Katliama uğrayanların sayısı her geçen gün artmaktadır. Geçen cuma gecesi Mevlit Kandili'nde camiler ve evler bombalanmış, 300'den fazla insan acımasızca katledilmiştir.
***
Suriye'de, burnumuzun dibinde korkunç bir insanlık dramı yaşanıyor. Diğer faktörler bir yana, sadece binlerce mâsum insanın katline mâni olmak için
Suriye'ye müdahale etmemiz şarttır.
Ayrıca,
Suriye'de yaşayan insanlarla çok sıkı tarihî ve kültürel bağlarımız vardır.
Türkler, 11. yüzyıldan itibaren yaklaşık bin yıldır bugünkü
Suriye topraklarında hâkimiyet kurmuşlar ve
1. Cihan Harbi'nin sonuna kadar
Suriye'yi ve
Suriyelileri savunmuşlardır.
Suriye nüfusunun, çok az bir kısmı dışında tamamı
Müslüman'dır.
Mezhep ayrılıkları bizim için önemli değildir.
Suriye'deki
Arap,
Türkmen ve
Kürtler bizi yakından ilgilendirmektedir.
Buna ilâveten, 21 milyon nüfuslu
Suriye'nin en az 3 milyonu
Türkmen asıllı soydaşımızdır.
Ayrıca,
Arapça konuşan halkın yoğun şekilde
Türklerle karıştığı ve
Hanefi olanların tamamının da
Türk asıllı oldukları bilinmektedir.
***
Türkiye'nin
Suriye'deki
BAAS diktasının zulmüne müdahale etmesi ve son vermesi uluslararası bir zorunluluk hâline gelmiştir. Zira,
Rusya ve
Çin'in kendi menfaatleri çerçevesinde
BM Güvenlik Konseyi'ni tıkaması yüzünden
Suriye'deki katliama
BM seyirci kalmaktadır.
Libya'daki menfaatlerini
Suriye'de göremeyen
NATO üyesi
Avrupa ülkeleri de
Suriye konusunda isteksizdir.
Bu durumda,
'büyük devlet' politikası takip eden ve
Suriye ile 900 km.'lik sınırı bulunan
Türkiye'nin
Suriye'ye askerî müdahalesi, uluslararası câmia tarafından da makûl karşılanabilecektir.
Türkiye'nin mantıklı müdahale gerekçeleri vardır. Şöyle ki:
Türkiye'nin esas politikası
'demokratik meşruiyet' üzerine inşa edilmiştir. Bir adım ötemizdeki katliama ve iç savaşa seyirci kalmamız mümkün değildir.
BAAS rejimi ve
Esad gidicidir. Bu durumda Esad sonrası
Suriye yönetimi ile sağlam dostluk bağları kurulmuş olacaktır.
Genişletilmiş
Ortadoğu ve
Afrika coğrafyasında,
Türkiye'nin rolünü ve tesirini devam ettirebilmesi de ancak bu müdahaleyle mümkündür.
Başta mülteciler meselesi olmak üzere birçok bakımdan
Türkiye'nin müdahalesi gerekli olmaktadır.
***
Suriye'ye askerî müdahale konusunda şöyle bir yol izlenebilir:
1. ABD ve
NATO'nun mutabakatı sağlanabilir. Ancak müdahale sadece
Türkiye tarafından gerçekleştirilmelidir.
2. Esad yönetimine çekilmesi konusunda süreli bir nota verilebilir.
3. Hava Kuvvetleri'nin başta
Humus ve
Hama olmak üzere saldırgan askerî hedeflere sevk edilmesi düşünülebilir. Bu durumda, büyük bir ihtimalle
BAAS direnişi kırılmış olacak ve kara harekâtına lüzum kalmayacaktır.
4. Gerekirse kuzeyden karadan da girilebilir.
Netice olarak,
Suriye'deki katliamcı rejim kısa sürede yıkılacak ve yeni rejim kurulacaktır.
***
1982 Hama Katliamı'nda onbinlerce kişi katledilirken seyirci kalmıştık. Bu defa doğru olanı vakit kaybetmeden yapmalıyız.