Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Aynı aşağılık tuzak...

İki milyonun üstünde İstanbullunun katılımıyla Başbakan seçim kampanyasının önemli bir mitingini gerçekleştirdi. İştirak etmek ve yakından izlemek fırsatını bulduğum muazzam mitingde, bir insan seline karşı, Başbakan konuşmasını yaptı. 30 Mart 2014, yerel yönetimlerin seçilmesinden ziyade, Başbakan Erdoğan'ın Türk toplumundan tazelemesini istediği "güven oylamasına" dönüştü. Mitinglerdeki kalabalıklar hem Başbakanın bu güveni şimdiden yenilediğini gösteriyor, hem de dış dünyada Türkiye'deki dinamiklerin zannettiğinden çok daha başka olduğu mesajını veriyor.
Mesele Başbakan Erdoğan ve ekibinin halk yığınlarınca benimsenmesi değil. Mesele, Türk siyasetinde geçmişte değişik örneklerini yaşadığımız "demokratik olmayan yollardan iktidardan kurtulma" anlayışının hâlâ sürüyor olması... 27 Mayıs 1960'ta Menderes dönemini sonlandıranların hevesleri hâlâ devam ediyor. Silahlı Kuvvetler gündelik siyasetten çekildiği için, aynı amacı başka araçlarla gerçekleştirme peşindeler. Başbakan Erdoğan da, Başvekil Menderes gibi yığınların desteğini, sevgisini her dönemde taze tutabiliyor. Bu nedenle düşmanları, onu düşürmek için tümüyle anti-demokratik olan, çok benzer bir anlayışla mücadele ediyorlar. Hedef olarak, sadece Başbakan değil, ailesi, yakın çevresi seçilmiş bulunuyor. Tıpkı Başvekil Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan ve Namık Gedik gibi. Erdoğan'ın yanında bakanları da harcanmak isteniyor, bunlardan biri de Egemen Bağış...
Eski AB Bakanı, bir tuzağa düşürülmek istendi.
Yolsuzluk senaryosu uydurulamadı, onun yerine saçma sapan bir Erasmus programı skandalı yaratıldı. Avrupa Komisyonu gerekli incelemeleri de yaptı. Bu seviyesiz iftiraların ne kadar boş olduğunu açıklayan bir rapor hazırlanıyor, ama muhtemelen rapor, 30 Mart seçimlerine yetişmeyecek, dolayısıyla amaç hâsıl olmuş görünüyor: "çamur at, izi kalsın"... Egemen Bağış'ın hedefte olması, ancak Başbakan'a ve onun siyasetine yakınlığı, sadakati, iç politikada olduğu kadar dış politikada da AK Parti siyasetinin en parlak bayraktarlarından biri olmasıyla açıklanabilir. Bağış, "korsan muhalefetin" yeni bir taktik saldırısına daha maruz kaldı. On binlerce kişiyi dinleyerek oluşturdukları şantaj malzemesinden Bakan Bağış'ın, bir gazeteci arkadaşıyla telefon sohbetinin montajlanması, bir itibar suikastı haline getirildi, bir "sosyal linç" oluşturuldu.
Egemen Bağış söz konusu olduğunda ilkelerini unutmak gibi bir lüks, hiçbir demokratta yoktur. Artık hepimiz yaptığımız en kişisel konuşmaların, bir gün bizi, ailemizi, siyasi dava arkadaşlarımızı tümüyle itibarsızlaştırmak için ahlaksızca tahrif edilebileceğini biliyoruz.
Eğer bu tür bir kâbusu yaşamaya razıysak, mesele yok, Egemen Bağış'ı da, Tayyip Erdoğan'ı da sızdırılan uyduruk kayıtlar, deşifre edilmiş konuşmalar ile mahkûm, hatta infaz edebiliriz. Bunlar hiçbir suç unsuru içermeyebilir, ama ne gam: Adnan Menderes'e de, iki bakanına da isnat edilen hiçbir suç ispatlanamadı ama idamlar gerçekleşti. Ama anlaşılan, bazı kesimlerin kurban isteme açlığı dinmemiş. Eski düzenin, sandıktan kim çıkarsa çıksın öneminin olmadığı dönemin özlemiyle yanıp tutuşanların heyecanı görülmeye değer... Bakalım 30 Mart'ta Türk halkı bunlara ne diyecek? Demokrasi anlayışlarının sınırları daha ne kadar daralacak? Seçim sandığının demokratik olmadığı yalanını kimler savunulacak?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA