Avrupa Parlamentosu, Gezi Parkı hadiseleri konusunda çok ağır bir tavsiye kararı aldı. Bu karara başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere hükümet yetkilileri de çok sert tepki verdiler. Avrupa Parlamentosu, müzakere süreci öncesinde Türkiye açısından daima son derece sert ve "orantısız" tavırlar aldı. Ne var ki, bu hafta aldığı tavsiye kararı, yakın zamanda Türkiye konusunda takındığı tutumun ve aldığı kararların daha ılımlı, daha dengeli bir mecraya girdiğini düşünenler için çok büyük bir hayal kırıklığı oldu. Türkiye'de müzakere kararından bu yana, sekiz yıldır demokratik işleyişte görülen bu ilk sorunun üzerine bunca şiddetle gitmesi, mantıkla izah edilebilir bir durum değil.
Eğer Türkiye'deki siyasi, demokratik standartların yükseltilmesine, AP gerçekten destek olmak niyetinde olsaydı, bu alanlardaki 23 ve 24 sayılı Topluluk müktesebatı fasıllarının müzakere masasına getirilmesi için çağrı yapabilirdi. Nitekim dün Genişlemeden Sorumlu Komisyon üyesi Stefan Füle, Parlamentoya yaptığı konuşmada aynen bu soruyu sordu. Bir İspanyol milletvekili ise, Dış İlişkiler temsilcisi ve Komisyon Başkan Yardımcısı Catherine Ashton'a, "Sayın Ashton, gidip Türklerle temas edeceğinize, üye devlet başkentlerini gezin ve fasılların açılmasını sağlayın" diyerek bu alanda yaşanan son derece haksız engellemeyi teşhir etti.
Türkiye'nin ilerlemesi ve gelişmesinde, Avrupa Birliği hedefi, standartları ve ilkeleri çok önemli rol oynadı. Bundan sonra da oynamaya devam edecektir. Ne var ki, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, kimi üye devletler gibi kamu muhasebesi hesaplarını tahrif ederek ortak para alanına girmedi, bankalarını Rus sermayesi için vergi cenneti haline getirip iflasını AB yurttaşlarına ödetmedi. Aldığı yapısal fon desteklerini tümüyle rüşvet olarak paylaşıp Avrupa Komisyonu tarafından bütçe ödemelerinin askıya alınması gibi aşağılayıcı bir önleme maruz kalmadı. Neo-nazi partiler yüzde yirmilere yakın halk desteği almıyor. Güney sınırındaki savaşta sığınan yarım milyon Suriye göçmeni için destek almıyor. Bu hiddet niye?
Türkiye, bugün Avrupa'nın 6. büyük ekonomisi; Cumhuriyet kurulduğundan bu yana devam eden Kürt sorununu kendi dinamikleriyle çözme yolunda son derece kritik bir eşiğe geldi. Rusya, İran, Ermenistan gibi demokrasi modeli olmaktan çok uzak ülkeler tarafından dış siyasette devamlı sabote ediliyor ama aynı zamanda bölgedeki istikrarı sağlayan büyük demokrasi.
Tarihinin en büyük terör saldırısını bir ay önce Reyhanlı'da yaşadı... Yaşanan sosyal hareketlilik konusunda AP, tehdit kokan bir karar alacağına, itidalli bir üslup kullansa, AB çok yapıcı bir işlev üstlenebilirdi.
Avrupa Parlamentosu bu şansını yitirdiği gibi, Türkiye-AB ilişkilerinde de, yeni bir ivme yakalama aşamasındayken çok olumsuz gelişmelerin önünü açtı.
Türkiye, kriz anında da olsa demokratik hukuk devleti sınırlarında kalan bir sisteme sahip... Sistemin açık verdiği noktalar soruşturulmalı hiç şüphesiz, orantısız şiddetten başlayarak, ama zaten bunun yapılacağı en üst düzeyde teyit edildi. Geçtiğimiz iki haftada Türkiye dünyada kazandığı önemli zeminin bir bölümünü kaybetti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan zarar görebilir diye hesap yapılıyorsa, o zarar çok uzun yıllar hepimizce, hem Türkiye, hem AB tarafından paylaşılacaktır.