Hayat sürüyor... Dış siyasetle ilgili bir şeyler yazmak için oturdum bilgisayarımın başına, ancak her tuş, her kelime beni babama götürmeye devam ediyor. İçine düştüğüm boşluk, klavyemde hangi tuşa dokunursam dokunayım, bana Uğur Gümüştekin'i hatırlatıyor.
Babası için dünyanın en güzel şiirini Can Yücel yazmıştır: "Hayatta ben en çok babamı sevdim". Onu sadece ben çok sevmedim, anneme olağanüstü zarif, sevgi ve aşk dolu bir hayat arkadaşı, eşime harika bir dost ve bir kayınpeder oldu... Herkesin sığınacağı dingin ve güvenli bir liman gibi, tüm ailesini ve çevresini hep kucakladı, bunu daima hissettirmeden yaptı.
***
Hep onun gölgesinde dinlendim, soluklandım. Kitapların varlığını ve önemini bana babam anlattı. Her koşulda, her zor durumda bir kitap ile gelirdi elinde, kimi zaman eski bir klasik, kimi zaman yepyeni bir eser... Her zor durum için rahatlatıcı bir sözü, bir görüşü vardı.
Türkiye'nin en gergin dönemlerinde, siyasi şiddetin en yoğun olduğu süreçte dahi, 1974'te "
Yeni bir sosyal mukaveleye doğru" adlı eserini kaleme almaktan çekinmedi. Dönemin siyasetine ciddi bir derinlik, boyut ve barış anlayışı kazandırma mücadelesi verdi. Hayatı boyunca bu tavrını ve bu mücadelesini sürdürdü. Bu mücadele kendi siyasi fikirlerine yakın olanlar kadar, olmayanlara da ulaşabilmesini sağladı.
Onun her zaman gerçek bir demokrat olduğunu düşündüm. Sadece siyasi görüşleriyle değil, yaşam biçimi ve insanlara, olaylara yaklaşımıyla da gerçek bir demokrat ve entelektüeldi. Hayatta düşüncem, duruşum ve dünya görüşüm hep babamın izdüşümünde gelişti. Bundan ötürü ne kadar şanslı olduğumu şimdi anlayabiliyorum.
Hayatta evrensel değerleri hiçbir zaman göz ardı etmeyen, ancak geleneksel değerlere sahip çıkmayı unutmayan bir dengeyi kurmayı başardı. Hep yardım etti, hep destek verdi, tanıdığı herkese, ancak bunlardan bahsedilmesini de hiçbir zaman istemedi. Şimdi yazarken dahi yanlış bir şey söyledim hissine kapılıyorum.
Tevazuun gerçek anlamda nasıl yaşam biçimi haline getirildiğini onda gördüm. Yaptığı zaman en iyisini yapabilen bir yetenek ona hem çok iyi bir hukuk insanı, hem yazar, hem gazeteci, hem entelektüel olma imkânı verdi. Dergi ve gazete çıkarırken, kitap ve mütalaa yazarken, strateji ve rapor hazırlarken daima gölgede kalmayı, karşılık beklememeyi yeğledi. Yaptığım hiçbir iyilik için karşılık beklememeyi bana öğretmeye çalıştı, ne kadar uğraştıysam onun tevazuuna yaklaşamadım.
***
İnsanlar ancak çok büyük sevinçlerde ya da çok büyük acılarda samimi olabilirler. Bu büyük acının içinde çok değişik çevre, inanç ve görüşten gelen çok sayıda insan, tanıdık ve dost, babamın en güzel yanlarını anarak beni teselli ettiler.
Hiçbir zaman yakınınızdaki birisi kadar "
iyi" olamayacağınızı düşünüp, bundan iftihar payı çıkarabilir misiniz? Ben çıkardım...
Onun bir daha Cumartesi sabahları telefon edip haftalık yazılarımdan bahsetmeyeceğini, ya da başka günler aramayacağını düşünerek kapkaranlık bir çaresizlikle yüzleştim, bir kere daha...
Bana bu hafta da izin verin, içine düştüğüm çaresizlik beni terk etmedi. Bu yazı gene Uğur Gümüştekin'e yazıldı. Onu uzaktan ya da yakından tanımış, benim ve ailemin çevresinde bir dostluk haresi oluşturan, ailemin aslında ne kadar büyük olduğunu bana gösteren herkesle paylaşmak için yazıldı. Sağolun...