Hükümet 2010 bütçesi rakamlarını açıkladı ve sonuç beklendiğinden çok daha iyi çıktı. Tarihimizin en düşük borçlanma faizi ile önümüzü görebildiğimiz bir noktaya geldik. Borç stoku milli gelire oranla Maastricht kıstaslarının bile altında, buna ek olarak büyüme gayet yüksek seyrediyor. İnşaat ve otomotiv gibi sektörlerde üretim ve satışlar tahminlerin çok ötesine gitti.
AB içinde ise, geçtiğimiz yıl içinde yüzde 3.6 büyüyerek tüm ekonomilere hayatiyet veren Almanya hariç, ciddi bir büyüme sağlayan ekonomi bulunmuyor. Türkiye Avrupa'da, OECD ortalamasını yükseklere çeken son derece önemli bir büyüme oranı ile çevresi için büyüme motoru işlevi görebiliyor.
Euro bölgesinde meydana gelen kriz, şimdilik kontrol altında gibi duruyor ancak bu göreceli sakinliği, üye ülkelerin hazırladıkları yardım paketi kadar, Çin Halk Cumhuriyeti'nin üye ülke tahvillerini büyük bir cömertlikle satın almasına borçluyuz.
Çin ve ABD'nin yeni yaklaşımı
Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla tek başına kalan, dünyada rekabet edilmesi mümkün olmayan "hiper güç" ABD, son yıllarda hiçbir yabancı devlet başkanına göstermediği şatafatlı bir karşılama töreniyle Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Hu Jintao'yu misafir etti. Bu görüşmelerin daha başında, gerek ABD gerek Çin, birbirlerinden vazgeçemeyeceklerini medyaya açıkladılar. Çin Halk Cumhuriyeti'nin muhalif aydın Liu Xiabao'ya Nobel ödülü verilmesinden sonra içine düştüğü büyük kızgınlık sanki yok olmuş gibi göründü.
ABD yönetimi, baş başa bir yemekte Başkan Obama'nın "insan hakları konusunda çok ciddi endişelerini" Çinlilerle paylaşmış olduğunu basına sızdırdı. Çin yönetimi de, beklenmedik biçimde insan hak ve hürriyetleri konusunun kendileri açısından çok önemli olduğunu ifade etti.
Dünya hızla değişiyor. Dünyanın en büyük nüfusunu barındıran Çin Halk Cumhuriyeti, 1970'li yılların başına dek ABD tarafından tanınmayan bir ülkeydi. İlk kez Başkan Nixon zamanında ABD'li ping-pong oyuncularının Çin'e gitmesiyle başlayan yakınlaşma, tarihe "ping pong diplomasisi" terimini hediye etmişti. Bugün ABD için, bir pazar ve finansal bir istikrar unsuru olarak Çin Halk Cumhuriyeti, muhtemelen diğer bütün ülkelerden çok daha önemli bir ortak haline geldi.
ABD son görüşmelerde, Çin pazarına girmek konusunda önemli bir kapı açtı. 45 milyar dolarlık ihracat hiçbir şekilde küçük görülebilecek bir rakam değil. Ancak bunların yanında, değeri çok düşük seyreden Yuan ve Çin desteği olmaksızın çökmesi kaçınılmaz olan Kuzey Kore rejimi gibi sorunlar oldukları yerde duruyor. Eskiden olsa, ABD bu denli ciddi ticari ilişki içinde olduğu bir ülkeye çok daha fazla siyasi baskı uygulardı. Şimdi bunu yapması mümkün değil, Obama yönetimi yeni bir uluslararası ilişki biçimi oluşturmaya çalışıyor. Ne kadar başarılı olacaklarını hep birlikte göreceğiz. ABD için, Çin gibi bir ülkeyi kendine eşit statüde görmesinin çok kolay olmayacağını biliyoruz.
AB ne yapmak istiyor?
Avrupa Birliği, bu değişen dünyada değişime en geç cevap veren önemli oyuncu olarak herkesi hayal kırıklığına uğratmayı sürdürüyor. Çin ile ilişkileri, ABD yönetiminin son toplantıda gösterebildiği dürüstlük üslubundan nasibini bir türlü alamıyor. Rusya ile gayet sorunlu ilişkileri, üye devletlerin birbirlerine sormadan ikili anlaşmalar yapmaya çalışmasıyla bir türlü rayına oturamıyor. Eski sömürgelerdeki çürümüş ve halktan kopuk rejimlerle ilişkilerini bir türlü evrensel hukuk çerçevesine oturtamıyor. Tunus bunun son çarpıcı örneği oldu.
Dünya hızla değişiyor. ABD, bu gelişmeleri kendi açısından bir "gerileme" olarak algılıyor ve bunu iyi yönetmeye, Çin ile sürdürülebilir bir birlikte yaşama sistemi oluşturmaya çalışıyor. Her ülkenin kapasitesi ve ağırlığı çerçevesinde rol oynadığı yeni, karmaşık ve çok renkli bir dünya düzenine doğru gidiyoruz.
Bu önemli değişiklik dönemecinde, AB geride kalıyor, geçmişte kalan reflekslerle, yukarıdan bakan bir tavırla sorunları ele almaya çalışıyor. Zamanında dönemi için son derece devrimci bir yapılanma üzerinde kurulan AB, yönetsel açıdan giderek kemikleşiyor. Bugünün dünyasında, Türkiye ile olan ilişkilerinin hâlâ 1963'ten kalan bir modele hapsedilmeye çalışılması, hâlâ basit siyasi oyunlarla atalete itilmesi büsbütün anlamsızlaşıyor.