Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Almanya ne yapmak istiyor?

Şansölye Merkel, Güney Kıbrıs gezisinde çok ciddi bir adım attı ve "Kıbrıs (GKRY) çözüm için iyi niyetini ortaya koymuştur, ancak maalesef Türkiye tarafından yanıt alamamıştır" diyerek, bugüne kadar çözüm için hiçbir şey yapmamış olan Rum Yönetimi'ne bir takdirname vermek ihtiyacı hissetti.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin bugüne dek neleri yaparak iyi niyet gösterdiğini söylemediği için, Şansölye'nin aklında neler vardı bilemiyoruz. Ancak son on beş yıldır çeşitli siyasi partilerin çeşitli adaylarının cumhurbaşkanı seçildiği Güney Kıbrıs'ta, Vassiliu'dan Hristofyas'a kadar güya "çözüm" için sarf edilen çabalar, Rus füzeleri krizinden Annan Planı'nın sabote edilmesine kadar giden bir yelpazeyi oluşturuyor. Bu girişimlerin tümü, KKTC'yi de eşit düzeyde kabul etmek bir tarafa, Kıbrıs'ın "Türk" kökenli bir ahalisi olduğunu unutmayı ve unutturmayı hedefledi. 1963'ten 2011'e, U Thant'dan Ban Ki-moon'a kadar dünyanın çeşitli kıta ve ülkelerinden seçilmiş BM genel sekreterleri bu soruna çözüm bulamadı.

Annan Planı'nın reddi...
Çözüme en fazla yaklaşan Kofi Annan ise, adıyla anılan planın Türk Kıbrıslıların büyük çoğunluğunca kabul edilmesi, Yunanlı Kıbrıslıların ise büyük çoğunluğunca reddedilmesi sonucu başarısız oldu. BM tarihinde ilk kez, Genel Sekreter'in hazırlayıp işleme koyduğu, referandum aracılığı ile reddedilen bir plan, Güvenlik Konseyi'nin gündemine alınmadı. Rusya Federasyonu, daimi üye olmasından kaynaklanan bu hakkını kullanarak, Annan Planı'nın sonuçlarının tartışılmasını Güvenlik Konseyi'nde engelledi.
Neden bunu yaptı sorusu sorulabilir. Çünkü Güney Kıbrıs Rum Kesimi, adı sanı duyulmamış bir dizi (yirmiye yakın) Rus sermayeli bankanın yerleşik olduğu, garip bir yarı-resmi para aklama sisteminin oluştuğu bir finans merkezine dönmüş bulunuyor. S- 300 füzelerinin mürettebatlarıyla konuşlandırılmak istendiği 1997'den, Annan Planı'nın reddinin BM düzeyinde ele alınmadığı 2004'e dek, Rusya Federasyonu ile GKRY arasındaki garip menfaat ilişkisi, kurumsal hale geldi.
Federal Almanya Şansölyesi'nin bunu bilmemesi mümkün mü? Tabii ki hayır, Başbakan'ın Katar'dan verdiği çok hızlı ve sert yanıt da zaten Şansölye Merkel'in daha önce Güney Kıbrıs'ın üye yapılması konusundaki pişmanlığını hatırlatarak, bu ani tavır değişikliğini teşhir etmeye yönelik oldu.

Haksız gösterilme çabası

O zaman sorulacak yegâne soru şu: "Almanya ne yapmak istiyor?" Kamuoyunda her zaman yeterince tartışılmasa da, bu satırlarda devamlı altını çizmeye çalıştığımız husus, Güney Kıbrıs'ın bu tutumunu sürdüremeyeceği ve sürdüremediği oldu. AB içinde, KKTC ile doğrudan ticaret yönergesinin iptal edilmesi için verdikleri inanılmaz mücadele, AB ülkeleri nezdinde Yunanlı Kıbrıslıların ne kadar çözüm istemediklerini zaten yeterince gösterdi. Almanya'nın devreye girmesi, 2010'da AB'nin kendi içinde ertelediği, 2011 başında ise BM Genel Sekreteri'nin baskısı yüzünden kimsenin erteleyemeyeceği durum muhakemesi vadesini geciktirmeyecek. Ancak bu vade öncesinde Türkiye'nin ve KKTC'nin, inanılmayacak bir fütursuzlukla "haksız" gösterilme çabası var.
Bu girişimin Türkiye tarafından çok sert yanıt bulacağını, en kıdemsiz Alman diplomatı bile önceden kestirebileceğinden, fazla düşünülmeden atılmış yanlış bir adım olarak değerlendirmek mümkün görünmüyor. İki temel alternatif var: Birincisi Almanya, Türkiye'nin Kıbrıs konusunda bugüne dek attığı yaratıcı adımları düşünerek, çözüm anahtarını Türkiye'nin elinde tuttuğunu hesaplıyor. Belçika başkanlığı aracılığıyla önerilen "tek bir limanın açılması karşılığında KKTC doğrudan ticaret yönergesinin kabulü" yeterince ağırlıklı olmadı. Almanya, bundan hareketle, Türkiye'yi tüm limanları tek taraflı açmaya itmek istiyor olabilir. Bunun karşılığında, Kıbrıs ipoteğini ortadan kaldırmayı, KKTC üzerindeki baskının savunulmasını imkânsız hale getirmeyi ve askıdaki fasılların önünü böylelikle açmayı hesaplamış olabilir. Bu tabii çok iyimser alternatif... İkinci alternatif ise, Almanya'nın Türkiye'yi müzakere masasından çok ciddi ölçülerde soğutmaya çalışmasıdır. Eğer Şansölye, ülkesinde var olan siyasi muhalefete rağmen bunu göze aldıysa, Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler derin bir krize itilecektir, AB ile ilişkiler ise uzun sürebilecek bir buzul çağına girecektir. Bu da en kötü alternatif... Gerçek ikisi arasında bir yerde gizleniyor olmalı..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA