Yunanistan, geçtiğimiz haftalarda AB içinde alarm zillerine bir kere daha bastı. Bu defa, kaçak göçmenler konusunda Türkiye ile olan sınırını korumakta zorlandığını söyledi ve AB'nin küçük "sınır güvenliği gücü" Frontex'ten yardım istedi.
Aslında Frontex, üye devletlerde sınır korumayla görevli bir kuvvet değil, üye devletlerin dış sınırlarda daha etkin bir güvenlik sağlamasını mümkün kılacak bir koordinasyon ajansı, AB içinde de bağımsız bir kurum olarak çalışıyor. Ajansın temel amacı, dış sınırlarda güvenlik konusunda etki analizleri yapmak, daha gelişkin materyal ve kadrosu olan üye devletlerin, ihtiyacı olan diğer üye devletlere eğitim ve destek vermesini sağlamak olarak özetlenebilir.
AB'nin 2004 genişlemesine kadar ihtiyaç duyulmamış olan bu yeni sistem, 2005'te oluşturulmuş ve merkezi de Varşova'da bulunuyor. İlk uygulamalar pek iç açıcı olmamış ki, 2008'de AB, bir "dış sınırlar güvenlik sistemi" (Eurosur) kurmak ihtiyacı içine girmiş. Bu sistem de, AB içinde üye ülkelerin birbirinden çok farklı dış sınır güvenliği sistemlerini daha mantıklı, bütünleşmiş bir sistem haline getirmeyi hedefliyor.
Aslında AB ülkelerinin sadece "kaçak iş göçünü durdurmak" saplantısı içinde olmadıklarının altını da çizmek gerekiyor. Kaçak göçmenler, çoğu zaman önemli miktarlarda para ödemek zorunda oldukları yasadışı, mafya tipi örgütler sayesinde sınırlardan geçebiliyor ve bu geçişler sırasında hayatlarını kaybetme riski yüksek. Gerek AB ülkeleri içinde gerek sınırdaş ülkelerde, kaçak göçmen konusunda çok ciddi boyutlarda suç örgütlerinin oluştuğu biliniyor.
AB hem bu suç örgütleriyle mücadelede eşgüdüm sağlamaya çalışıyor hem de genelde ekonomik güdülerle oluşan bu kaçak göçü ortadan kaldırabilecek çözümler arıyor.
Kaçak göç, arz-talep meselesi
Ne Frontex ne de Eurosur bu konuda ciddi biçimde derde deva olabilecek durumda. Her şeyden önce, hiçbir kaçak işçi, iş bulamayacağını bilerek hayatı pahasına AB ülkelerine geçmeye çalışmaz. Her AB ülkesinde esir fiyatına kaçak işçi çalıştıracak kuruluş ve kişiler bulunuyor. Bir talep var, bu talep olduğu sürece de kaçak işgücü arzı her zaman oluyor.
Gelişmelerin Türkiye'yi ilgilendiren bölümü, kaçak göçün büyük ölçüde Türkiye üzerinden gerçekleşiyor olması: Afrika kökenli göç İspanya, Cebelitarık, Portekiz ve İtalya üzerinden yapılıyor. Ancak kara yolu, deniz yolundan çok daha emin olduğu için Türkiye bu alanda tercih edilen rota olarak tüm baskıyı üstümüzde hissetmemize neden oluyor.
AB, bu konuyu yıllardır Türk vatandaşlarından vize istenmesine sebep olarak ortaya koydu. Türkiye'nin kaçakların geri kabul anlaşmasına taraf olmadığını öne sürdü. Mahrecine iade, yani kaçak göçmeni geldiği ülkeye geri yollama sistemi ise, Türkiye tarafından kabul edilme aşamasına geldi. Ancak Türkiye, muhtemelen AB tarafına duyduğu güven bir hayli örselenmiş olduğu için, anlaşmayı imzalamadan önce AB tarafının bir adım atmasını ve Türkiye'nin vize muafiyeti alacak ülkeler arasına alınmasının hiç değilse taslağının hazırlanmasını talep ediyor. Bu gelişmelerin önümüzdeki dönemde hız kazanacağını düşünebiliriz.
Türkiye'nin uygulama aşamasına getirdiği sınır güvenliğini sağlayacak özel birlikler sistemi ise, AB sistemine çok paralel bir uygulama olduğu için önemli bir adım olacak. Böylelikle, AB dış sınırları itibarıyla kaçak göç, Türkiye'nin güney ve doğu sınırlarından itibaren kontrol altına alınmış olacak. Bunun ciddi bir finansal ve moral maliyeti bulunuyor. Ancak bu maliyet, Türkiye'ye Ege üstündeki sürtüşmelerin azalması, AB ülkelerinde Türkiye'nin bir kaçak göç köprüsü olarak görülmesinin son bulması gibi sonuçlar verirse, amacına ulaşmış sayılacak.
Yunanistan'ın yaygarası, aslında çok derin ve kanayan bir yarayı ortaya çıkarması açısından faydalı oldu. Oluşturulacak yeni sistem ve yaratılacak işbirliği, kaçak göç olgusuna kesin çözüm getirebilecek mi: Muhtemelen hayır. Ancak bu sorunun asıl boyutlarını, yani çevre ülkelerdeki refah ve demokrasi açığını ortaya koyacağı için kaçak göç konusunda daha anlamlı bir tartışma ortamı yaratılacak.