Sayın Dr. M. Emin Dinççağ imzalı, 2 Eylül'de SABAH Posta Kutusu'nda yer alan yazı ile ilgili not ettiğim konu; dili sabit kelime ve deyişler içinde tutmaya kimsenin gücünün yetemeyeceğinin hala anlaşılamamasıdır. Dil canlıdır. Keyfinin istediği yöne akar. Hiçbir otorite ona gem vuramaz. Vurabilseydi argo kelimeler kullanımda olmazdı. Türkçe'yi çok sevmemize rağmen "tiyatro, piyano, gitarist, dans, resepsiyon" ve benzeri binlerce kelimeyi uzun yıllar kullanmayacak mıyız? Türkçe'miz elden gidiyor, hassasiyet gösterelim. Ancak Dr. M. Emin Dinççağ'ın bahsettiği gibi bir TV spikeri (Dikkat! Ne TV ne de spiker kelimeleri Türkçe'dir!), köşe yazarı ya da öğretmen mi dilimize yeni giren kelimelere Türkçe karşılık bulmakla sorumludur?
Dilbilimciler de ancak bir süre dilimizi zenginleştirmeye yardımcı olabilir. Son kararı dilin gerçek kullanıcıları verecektir. Ya önerilen Türkçe karşılığı benimseyip kullanacaklar ya da yabancı dildeki karşılığı tercih edeceklerdir. Türkçe'mizi kurtarmak için bilimsel çalışmalar çıkarıp halka sunulmadıkça Türkçe için risk sürecektir. Görev köşe yazarı, öğretmen ve siyasetçilerden çok, halkla iç içe olmak zorunda olan bilim adamlarınındır.
Altan ÖZCAN-(Dilbilim eğitimi almış eski bir öğretim görevlisi)