Homeros'un Odysseia ve İlyada adlı eserlerinin günümüze ulaşabilmiş en eski el yazmaları, onun ölümünden en az 1700 yıl sonrasından kalmadır. Eserler (bunları hayran olunacak bir tarzda reddeden) Platon ile (reddetmeyen) Aristoteles'in zamanlarında antik Yunan'da birer klasik haline gelmişti. Ancak Homeros hakkında tek bir kesin bilgi yoktur elimizde. İsmi bile değişik biçimlerde çevrilmiş, "[gözleri] görmeyen", "rehine", "yoldaş", "işleri düzene koyan" gibi anlamlara geldiği öne sürülmüştür. Gerçekten yaşayıp yaşamadığı kanıtlanabilmiş değildir, nitekim bazı uzmanlar yaşamış olduğundan kuşkuludur. Yaşamışsa bile, bu manzum destanların ikisini de o mu yazmıştır?
İlyada, yani iki şiirden daha çok tercih edileni, Troya kuşatmasının son evresinin kısa bir hikayesidir. Troya Savaşı'nın anıları, bunları duymuş olan bütün okurların hayalinde canlılığını ve parlaklığını korur. Günümüzün bazı Yunan bilginleri böyle bir savaşın hiçbir zaman olmadığına inanmaktadır aralarında şiirden hazzetmeyen ve meselenin özünü kaçıran, muzaffer olma heveslisi birkaç parlak zekalı velet de vardır. (Bununla birlikte, Yunan kültürü konusunda uzmanlaşmış bilginlerin çoğu, Roma bilginlerinin aksine ellerindeki malzemenin tabiatına uyarak nezaketlerini korurlar.) Savaş, Homeros'un anlattığı şekliyle geçmemişti tabii; zaten bu iki şiir, Miken uygarlığını aslına bağlı kalarak anlatan tarihsel metinler değildir. Homeros ciddi ciddi kınanmıştır bu yüzden oysa ne önemi var ki?
Zerre kadar yok! Şiir bu, şiir; tarih yazıcılığı değil. Öyleyse niye sanki böyle bir savaş olmuş gibi geliyor bize? Öyle geliyor, çünkü, birincisi, Yunanlıların kendisi Troya Savaşı'na inanmıştı (Homeros'un konuyla bir ilgisi bulunmamasının bir nedeni de bu); ikincisi, o tarih gerçekten nasıl yaşanmışsa onun özünü yakalıyor şiir Aristoteles de şiirin tam böyle olması gerektiğini söylemişti. Çok büyük önem taşıyan belirli bir anlamda, fenomolojik bir anlamda böyle bir "savaş yapılmıştır" ve insanların niye birbirleriyle kavga ettiği sorusuna cevap veren eşi bulunmaz bir metafor olduğu için hala da yapılmaktadır.
Troya şehri MÖ yaklaşık 1200'de yıkılmıştı; şehri yıkanların anakaradan gelme Mikenli istilacılar olması akla yakındır, ama bunu kanıtlamak mümkün değildir. Miken uygarlığı da daha sonra kuzeyden gelen istilacı Dorlar tarafından yıkıldı (bu iddiaya da karşı çıkanlar vardır). Böylece bizim antik Yunan olarak bildiğimiz uygarlık Aiskhylos'un, Sophokles'in, Euripides'in, Platon ve Aristoteles'in Yunanistan'ı- şekillenmeye başladı. Ve heyhat, siyaset de icat edildi. (İnsanoğlunun diğer bütün icatları, sözgelimi para gibi siyaset de başlangıçta harika bir fikirdi, müthiş bir dehanın ürünüydü oysa şimdi kibar psikopatlar ile onların ziyadesiyle gönüllü kurbanlarının elinde son nefesini vermek üzere). MÖ 1200-800 arasındaki yüzyılların, yani Karanlıkta Kalmış Çağ'ın ozanlarının okuma yazması yoktu elbette. Yazıtlardan anlaşılabileceği gibi, Yunanlılar 8. yüzyılda Fenike alfabesini daha yeni uyarlıyorlardı. Bu bakımdan, Homeros'un bizzat şiirlerini sözlü olarak yaratmış olması gibi pek akla yakın görünmeyen bir durumda bile, iki destanı ölümünün üzerinden fazla zaman geçmeden yazıya geçirilmiş olmalıdır.
Troya Savaşı anlatısı, herhangi bir savaşın "belli olguları" etrafında dönen anlatıların olabileceğinden daha inandırıcıdır. Binlerce yıl boyunca yaşanmıştır.
***
Homeros'un şiirlerindeki birçok bölüm, kendinden önce yaratılmış malzemeye yeniden biçim vermekte olan tek bir dehanın eseri olmalıdır. Homeros'un dünyasındaki haliyle kadın, alınıp satılabilen bir maldır yine de gerçek yeri verilir ona. Savaşa sebep olan Helena'dır yoksa erkeklerin salaklığı mıdır? (İkincisi elbette).
Yaşadığımız çağda katıksız eğitimin yerini, açgözlülük ve yalancılık sanatında yetişmek almış bulunuyor ve göğüslerinde plastik kimliklerle dolaşarak eğitim programlarını tasarlayan robot- memurların dünyasında da bunlara yer yok. O cansız gözlerinde ışıltıların oynaşmaya başlaması için birilerinin çıkıp bunlara, Homeros satışlarından yüzlerce yıldır para kazanıldığını söylemesi lazım anlaşılan.
***
Son günlerde dünyada ve ülkemizde filmi nedeniyle bir "Troya" fırtınası esmekte... Bu fırtınaya "kalkan" olur niyetine yukarıdaki satırları, araştırma ve biyografileriyle tanınan İngiliz Martin Seymour-Smith'in 2000 yılında "Boyner Holding Yayınları" arasında çıkan ve Antik Çağ'dan günümüze düşünce tarihini irdelediği "Yüzyılların 100 Kitabı"ndan, cümle yapısını bozmadan özetlemeye çalıştım.
"Troya" filmini izlemiş ve izleyecek olanların değerlendirmelerini bir de bu satırların ışığı altında yapmalarını isterim.