Bir kuşağa sinema görgüsü veren, kendi seyircisini yaratması yanında eleştirmenini de yetiştiren Uluslararası İstanbul Film Festivali, bugünlerde 23. yaşının baharını yaşamakta... Başta Beyoğlu ile Kadıköy Bahariye caddesi, ellerinde küçük kitapçıklar ve programlarla sinemalar ile "cafe"ler arasında mekik dokuyan gençlerle bezeli bir kez daha...
Sinema-edebiyat ilişkisi her zaman ilgimi çekmiştir.
Edebiyatın sinema ile ya da tersinden sinemanın edebiyat ile ilişkisi açısından bu karşılıklı etkileşim heyecan vermiştir her zaman...
Geçmiş festivallerde de gösterilen Istvan Szabo'nun muhteşem filmi "Macarlar" filmi mesela, adı bilinmeyen bir Macar yazarın romanından beyazperdeye aktarılmıştı. Romanın o sıkıcı havasını usta yönetmen olağanüstü bir görsel şölene dönüştürmüştü.
Bunun tersi olarak kimi filmlerin senaryoları da kitap haline dönüştürüldüğünde roman ya da hikaye misali bir edebiyat eseri değil midir?
Geçmiş festivallerde "edebiyat uyarlamaları" başlığı altında bir bölüm de vardı.
Edebiyat uyarlamaları bu yıl festivalin içine serpiştirilmiş gibi...
Festival kitapçığından kimilerinin altını çizdim.
Bence bu yıl festivalin "yazar"ı edebiyat dünyasının serseri kalemi Charles Bukowski... Bukowski, festivalde iki filmle seyircinin karşısında... Biri "Sıradan Delilik Öyküleri", öteki de "Bukowski: Böyle Geldi, Böyle Gitti" başlıklı kapsamlı biyografisi...
İtalyan usta Marco Ferreri, Bukowski'nin aynı adlı romanından sinemaya aktardığı "Sıradan Delilik Öyküleri'nde, Los Angeles'in yeraltı dünyasında cinsellik, içki ve şiir üçgeninde pervasızca dolaşan "kayıp ruh"un izlerini arıyor.
John Dullaghan ise "Bukowski: Böyle Geldi, Böyle Gitti" başlıklı biyografik çalışmasında Bukowski'nin az bulunur görüntüleri eşliğinde kimi ünlü hayranlarından görüşler alarak bu "aykırı kalem"in yayıncıları, içki arkadaşları ve sevgililerini konuşturuyor.
Ken Russell'in 1920'lerde geçen ve cinselliğin, aşkın ve arkadaşlığın karmaşık yönlerini ele alan "Aşık Kadınlar" filmi, D.H.Lawrence'in aynı adlı romanının sadık ve açık sözlü bir uyarlaması... Glenda Jackson'a "En İyi Kadın Oyuncu Oscar"ı getiren "Aşık Kadınlar", en iyi 100 İngiliz filminden biri de seçilmişti.
Ve tiyatrodan sinemaya bir uyarlama: Werner Herzog, George Büchner'in tiyatro için yazdığı ve yaşlı bir askerin dramını anlattığı "Woyzeck"i beyazperdede yorumluyor.
Rituporno Ghost ise seyircisini Doğu'nun gizemiyle buluşturmayı amaçlıyor Nobel ödüllü
Hintli yazar Rabindranath Tagore'dan aynı adla uyarladığı "Gözümdeki Kum" filmiyle...
Bir de bunlara Ömer Kavur'un Türk edebiyatının en ayrıksı yazarlarından Yusuf Atılgan'ın imzasını taşıyan "Anayurt Oteli"nden aynı adla beyazperdeye aktardığı filmi eklemeli...
Uluslararası İstanbul Film
Festivali'nin serpilip gelişmesinde büyük emeği olan sevgili Onat Kutlar, "Sinema bir şenliktir" derken "edebiyat"ın her yaşam alanında olduğu gibi sinemadaki önemini de vurgulamak isterdi.
Sinema eleştirmenleri bu 15 günlük film maratonunda "görülmesi gereken" filmler için listeler hazırladılar. Hemen her gün de küçük notlarla da olsa seyirciye yol gösteriyorlar.
Bense bu "sinema şenliği" içinde edebiyatın da hayatımızın bir parçası olduğunu göstermeye çalıştım. Yukarıda adlarını anmaya çalıştığım kitapların hemen hepsi Türkçe olarak yayımlandı ve kitapçılarda bulmak mümkün... Filmini seyrettikten sonra bir de romanını okumaya çalışın... Dünyaya usta bir yönetmenin yanında usta bir yazarın gözlüğüyle bakmanın keyfini yaşayın. Sinema gibi edebiyat da bir şenliktir çünkü...