SALİHLİLİYİM. Ama 1977 yılından beri İstanbul'da yaşıyorum. Üniversiteye geldikten sonra bir daha geri dönmedim. Ama annem hala Salihli'de yaşadığı için senede bir kaç kere gelip gidiyorum. Ama eski Salihli'yi aramıyorum dersem yalan olur. Çarpık kentleşmenin bir örneğini de orada ya- şıyoruz. Eskiden yemyeşil bağ bahçe olan yerler şimdi beton yığınlarıyla dolu. Ama bunlar bile Salihli sevgimizi bitiremiyor. Zehra Gözükara arkadaşın 02 Nisan 2004'te SABAH Posta Kutusu'nda çıkan yazısını okuyunca derin düşüncelere daldım. Ben Salihli Lise- si'nde okudum. Lise önündeki futbol sahasını bilirim. Çocukluğumda orada çok maç seyrettim. Gençler-Gürbüzler maçları çok çekişmeli geçerdi. Sonraları lise takımında ve Salihlispor'da oynarken de o sahada maçlara çıktım. Üniversitede okurken her hafta sonu otobüse binip 12 saat yolculuk yapıp (o zaman şimdiki yollar yoktu) maçımı oynayıp pazar akşamı tekrar İstanbul'a dönerdim. Çok yorucu olurdu, ama içimizdeki Salihlispor sevgisi ve şampiyonluklar her şeye değerdi. Çünkü her şeyimiz amatördü. Sadece yol parasını alırdık kulübümüzden. Bunlar şimdiki nesile tuhaf gelebilir. Çünkü değerler gitgide erozyona uğruyor. Her şey para oldu.
Salihli'deki kültür ve sanat etkinlikleri, uzaklarda olmamıza rağmen her zaman övünç kaynağımız olmuştur ve olmaya da devam ediyor. O zamanki Belediye Başkanı Sayın Zafer Keskiner'e çok şeyler borçluyuz. Bu ülkenin ve sanatın böyle insanlara çok gereksinimi var. Gitgide yozlaşan, bir-iki parça öğrenene sanatçı dendiği, televizyonlarda birilerinin gözetlendiği bu ülkede, gerçek sanatçıların yetişmesini sağlayacak eğitim kurumlarına, tiyatrolara v.b çok, ama çok gereksinimimiz var. Büyük illerde bile olmayan bu altyapının Salihli'de bulunduğunu bilmek ayrı bir övünç kaynağı. Lütfen bunun kıymetini bilelim...
Ufuk CANTÖRÜ / İSTANBUL