Orta yaşın geçginliğini yaşayan Şehir Operası sopranolarından Handan Sarp, bir gün yazar Selim İleri'yi arar. Romanlarında kurgusal karakterlerin aşkına yer veren İleri'den kendi yaşadıklarından yola çıkarak gerçek bir aşkı anlatmasını istemektedir. İleri, uzaktan tanıdığı, ama merak ve hayranlık da duyduğu Handan Sarp'ın romanını yazarken kendi iç hesaplaşmasını da yapar. Çünkü bu konuda deneyimsiz bir kişi değildir, yıllardan beri yazıyordur. Hatta okurlarının onu terk etme tehlikesini göze alarak yazdığı da çok olmuştur. Satış güvenceli 'reçete'lere elinden geldiğince yüz vermemiştir. Kendi yolunda yürümeyi seçmiş, kitaplarının alınyazılarına boyun eğmiştir bir anlamda...
Ve Selim İleri, işte bu kaygılarla, Handan Sarp'ın anılarla örülmüş yaşamı ile kişisel tarihine yaptığı yolculukların izini sürerek 'istenen' romanı yazar. Romanın asıl dokusunu ise üst tabakaya mensup, yaşamını sanata adamış soprano Handan Sarp ile basit çevrede boy atmış genç terzi kız Elem'in aşkı oluşturacaktır. "Yarın Yapayalnız" adıyla Doğan Kitap tarafından yayınlanan 450 sayfalık bu roman, başta benim gibi Selim İleri hayranları olmak üzere, şimdi okurlarının elleri arasında... Selim İleri, kahramanı Handan Sarp ile arasında bütün romana sirayet eden 'gerilim'i şöyle açıklamakta: "Bazen aylarca bu kadını yazmaktan büyük nefret duydum. Sabahları adeta sürgünde yaşıyormuş gibi kalkıp buhranlar içinde çalıştım, beni üzdü, acısı aksediyordu. Bir sebebi bu takışmanın, bir diğer sebebi ise yazar olarak bazı konularda yıllarca çok uzak ve suskun davrandım ben. Kitap, böyle bir şeyi yazıp yazmamaktaki kararsızlığımı da aksettirsin istedim ki, 'karanlık masalı yazmaktan korkuyordunuz' dediği son mektubu özellikle bu yüzden koydum."
"Yarın Yapayalnız", 'bir zamanlar kendisini yabancı bir deniz sanan, kendisine geleni kendisinde boğulacak diye bekleyen, ama kendi denizinde yalnızca kendisinin boğulduğu' bir insanın hayatı kadar, yaşadığımız günlerin ekonomik, politik, toplumsal izleri arasında kaybolan bir aşkın mutsuzluğu ve imkansızlığının da romanıdır. Ve kelimelerin arasından süzülen mısralar... Sayfalara serpilmişler arasından birkaç örnek vermek isterim: "Sadece sonbahar. Kalbin ağrılarına yolculuğu andırıyordu. Tekrara ruh üfledim. Kaç vakit var ki deniz beni çağırmadı. Vaktim yoktu. Hasrete gidiyordum." Yalnızlığınızın farkına varırken 'yapayalnız' kalmadığınızı da hissedeceksiniz. Daha ne olsun...