Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin son haftasına gerilimi düşük bir kampanya ortamı ile girdik. Bayram tatilinin getirdiği rehavetin bu son haftada yerini bir canlılığa bırakması muhtemel. Ancak seçim döneminin heyecansız geçmesinin asıl sebebi 30 Mart Yerel Seçimleri'nin sonucu.
Yerel seçimlerde Erdoğan'ın liderliği seçim sınavından geçmişti zaten. Şimdi Erdoğan belki de siyasi hayatının en rahat seçimine gidiyor. Anket tahminleri yüzde 54 ile 58 bandını gösteriyor.
Erdoğan'ın rahatlığı geçen pazar günü 2 milyonu aşkın insanın katıldığı Maltepe mitinginde Kılıçdaroğlu ve İhsanoğlu'na yönelik mizahi eleştirilerinde de görünüyordu. Çatışmacı bir dilden ziyade ironik bir dille rakiplerine sesleniyordu "Hisseli Harikalar Kumpanyası" diyerek.
AK Parti'nin Türkiye'ye en büyük katkısı siyaset kurumunu güçlendirmesi oldu. 27 Nisan muhtırasından 17 Aralık sürecine kadar yaşanan birçok kriz şunu gösterdi: Siyaset ile ülkenin kaderini değiştirmek ve vesayete son vermek mümkündür.
Erdoğan'ın güçlü liderliği siyasetten beklentileri yükseltmeye devam ediyor. 10 Ağustos sonrasında yeni Türkiye'nin inşası hedefinin Erdoğan'dan beklenmesi cumhurbaşkanlığı makamını yeni bir dönüşüme sokmaktadır.
AK Partililer Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı döneminde "devletin büyüklüğü ve milletin birliği" üzerinden yeni bir Türkiye tahayyülünü gerçekleştirmesini istiyorlar.
Erdoğan'ın sahiplendiği "tek bayrak, tek devlet, tek millet, tek vatan" sloganı Demirtaş'ın söylediği gibi "ırk temelli" millet anlayışına işaret etmiyor. Daha ziyade esnek bir medeniyet söylemi üzerinden kapsayıcı bir Türkiye milleti tahayyülü kuruyor.
Erdoğan'ın liderliği etrafında dünya siyasetinde ağırlığı olan bir Türkiye'yi arzulamak lider vurgulu "otoriter bir millet" tanımı üretmek anlamına gelmez. Aktif ve terleyen yeni cumhurbaşkanı tanımlaması ABD Başkanı'nın "milletin birliği ve devletin bütünlüğünü" temsil etmesine benzer bir yere evrilecektir.
AK Parti'nin yeni siyaset arayışı, Kürt ve Alevi açılımlarını tamamlayan ve demokrasisini derinleştiren bir vasata tekabül etmektedir.
Bu yeni ülke, ulus -devletin zihni bariyerlerinden kurtulmuş bir yerde kurulacaktır. 1.3 milyonu aşkın Suriyelinin kendine yer bulabildiği bir yerdir. AK Parti'nin yeni Türkiye tasavvuru İstiklal Marşı'ndan Gazze'ye giden yolda vücut bulmaktadır. Mitingde Erdoğan'ın İstiklal Marşı'nın 10 kıtasını ezbere okumasının ilk anlamı İhsanoğlu'na hatasını hatırlatmak elbette. Ancak asıl anlamı yeni Türkiye'nin İstiklal Marşı'na referansla kurulacağı söylemidir.
İstiklal Marşı, Mehmet Akif Ersoy'un yeni kurulan ülke için oluşturduğu ortak değerler ve hissiyat manzumesidir. Bu yüzden Türkiye'de İstiklal Marşı ve yazarı kadar toplumun her kesiminin sahiplendiği çok az şey vardır. Seçim kampanyalarında Akif'e aidiyetin bir malzeme teşkil etmesini bu şekilde anlamak lazım. Biliyoruz ki Türkiye'de milliyetçisinden İslamcısına ve anti-emperyalistine kadar birçok siyasi akım İstiklal Marşı'na kendi siyasal gündemlerine göre anlam atfederler.
Milli marş gerektiğinde emperyalist Batı karşısında direniştir, gerektiğinde Müslüman halkların kardeşliğidir. Erdoğan'ın İsrail'in Gazze'deki mezalimini milyonların önünde tartışan siyasal söylemi, Türkiye'nin kaderini Filistin ile birlikte yeniden yazmaktadır. Ne üzerinden?
Çanakkale'de şehit veren Ortadoğu halklarının kardeşliği ve dertlerinin ortaklığı söylemi üzerinden.
Böylece, Çanakkale, Gazze ve İstiklal Marşı Türkiye'nin ulus -ötesine taşan yeni kimliğinin ayrılmaz parçaları haline gelmektedir.