***
Seneler önce... Mustafa Kalemli TBMM Başkanı olunca, "saray kökenli tabloların, eşyaların" peşine düştü.
Ve "kamu kurumlarına" yazı yazdı:
* Kayıtlarımıza göre sizde "şu eşyalar / tablolar" bulunmaktadır.
* Söz konusu resim ve tarihi eşyalar konusunda "TBMM Başkanlığı'na bilgi vermenizi" rica...
Sonra ne mi oldu?
* Mustafa Kalemli'ye "2-3 kurumdan" yanıt geldi... Gerisi "sessizliğe" büründü.
* Kalemli üşenmedi, "bir yazı daha yazdı."
* Ardından "üçüncü yazı."
* Yine "tek tük cevap verenler" oldu ama... Çoğunluk "sessizliği" sürdürdü.
* Ve bu arada Kalemli, sağdan soldan, oradan buradan "üstü örtülü uyarılar" aldı: Bu işi fazla kurcalama.
***
"Daha daha sonrasına" girmeyelim... Hikâye uzun.
Bir süre sonra Mustafa Kalemli'nin "ayağı kaydı... Siyasetten uzaklaştı."
Diyeceğimiz o ki:
1. Kayıp tablolar... Kayıp eşyalar... Ve daha neler neler... Mercimekli köfteler.
2. Hani ne demişler?..
Devletin malı deniz, yemeyen domuz.