Yemin krizi sürecinde o kadar çok "lüzumsuz" söz edildi ki...
"Meclis'e gelmeyenin maaşını keselim" bile denildi.
Sanırsınız ki Meclis "ilköğretim okulu."
Milletvekilleri "öğrenci", Meclis Başkanı da "müdür." "Kalk" denilince kalkılacak, "otur" denilince oturulacak.
***
Beğenelim beğenmeyelim, Meclis'te
"bu çeşit işler... Protestolar" olacaktır.
Halk
"aferin" de diyebilir,
"yakışmadı" diye tepki de gösterebilir.
Örneğin
"yemin etmeme eylemi" toplumda hoş karşılanmadı.
***
"Tarihten bir yaprak" aralayalım mı?
Milletvekili Ali Sururi Bey,
"Meclis'e izinsiz ve özürsüz olarak katılmayanların" isimlerinin
"gazetelerde ilan edilerek yayınlanmasını" öneriyor.
Meclis Başkanı
"İçtüzük açıktır, böyle bir şey olamaz" diye teklifi geri çeviriyor.
Bu sırada bir milletvekili laf atıyor:
- Meclis'e bir falaka getirelim...
Girmeyenleri falakadan geçirelim. (26 Ocak 1925)
***
Ama "Meclis'e girip girmeme" tartışması bitmiyor.
13 Nisan 1925'te de iki milletvekili (Hamdi Yalman ile Ziya Esen) Meclis Başkanlığı'na öneriyi dayıyorlar:
- Meclis'e girmeyenler için ödenek kesintisine gidilsin.
***
Meclis'e gelen gelir, gelmeyen gelmez... Kendi bileceği iştir... Halk da
"görür... Notunu verir."