Özal ABD'de... Ameliyat olmuş.
Bir gazete "İşte Özal'ın telefonu" diye bir "numara" yayınlamış.
Ali Osman Güçlü "17 yaşında... Evlerinde telefon yok."
Sokaktaki ankesörlü telefon kulübesinden Amerika'yı aramış:
- Sayın Başbakanım'a geçmiş olsun demek istiyorum.
Özal istirahattaymış... "Görüşemezsiniz not alalım" demişler.
***
Özal iyileşip dönmüş.
İstanbul-Saraçhane'de Fatih Heykeli'nin açılışına gitmiş.
"Karakalem resim yapmaya yatkın" Ali Osman Güçlü de "
tören alanına" koşmuş... Elinde "
kendi yaptığı Özal resmi."
Korumalara demiş ki
"Başbakan'ıma resim imzalatacağım."
- Hayır, yaklaşamazsın.
- Ama ben onu Amerika'dayken de aramıştım.
***
Sonunda Özal'a ulaşabilmiş.
Elini öpüp, resmini imzalatmış.
Özal sormuş:
- Öğrenci misin?.. Nerede okuyorsun?
- Üniversite sınavını kazandım... Almanya'da okuyacağım... Vize başvurusu yaptım.
***
Ali Osman Güçlü "
Almanya vizesi" alamamış, İktisat Fakültesi'ne girmiş.
Aradan hayli zaman geçmiş... Özal yine İstanbul'da... Otobüsün ön koltuğunda, halkı selamlıyor.
Ali Osman Güçlü de yol kenarında el sallıyor.
Özal, Ali Osman Güçlü'yü fark etmiş, otobüsü durdurmuş, eliyle işaret etmiş:
- Gel
... Evet sen... Gel yanıma.
Ali Osman Güçlü koşmuş, el öpmüş... Özal sormuş:
- Ne oldu senin Almanya işi?
- Vize alamadım... İktisat'ta okuyorum.
***
Ali Osman Güçlü'nün "tek isteği" varmış:
Çankaya Köşkü'ne çıkabilmek... Köşk'te, Özal'ın elini öpmek.
Ve birgün "dünyalar onun olmuş."
Çankaya Köşkü'nden "davetiye" almış.
Özal'ın
"halk gününe" çağırılıyormuş.
Ama halk gününden önce Özal ölmez mi?..
Ali Osman Güçlü'nün
"hevesi kursağında, kalmış."