Siyasetçi konuşacak, gazeteci de yazacak.
Tabii arada "siyasetçi kızacak."
Siyasetçi kızdı diye "gazeteci heyecanlanacak."
Alıştık artık. "Olur böyle vakalar" deyip geçiyoruz.
***
"Geçmişte de" oluyordu.
Hem de şimdikinden
"bin kat" fazlaydı.
İnanmayan, Mehmet Dülger'e
"babası Bahadır Dülger'in başına gelenleri" bir sorsun.
***
Dönem
"tek parti dönemi."
Bahadır Dülger o zaman gazeteci. (1950'de milletvekili seçildi.)
Bahadır Bey
"Tasvir Gazetesi'nde, Son Saat Gazetesi'nde" CHP iktidarını eleştiren yazılar yazınca...
"Askere" çağırmışlar.
Bahadır Dülger demiş ki
"ben askerliğimi çoktan yaptım."
"Olsun" demişler:
- Memleketin askere ihtiyacı var... İkinci kez gideceksin.
Ve Tunceli-Hozat'a
"ikinci askerliğe" yollamışlar.
***
Bugün hiç olmazsa
"böyle şeyler" yok.
***
Seneler önceydi.
Gazetemizin (Akşam) bürosu Kızılay-Gökdelen'deydi.
İlhami Soysal bir sabah gazeteye geç geldi.
Ağzı burnu, üstü başı
"kan içindeydi."
Kaçırılmış, dövülmüş ve yol kenarına atılmıştı.
***
Anlaşıldı ki Genelkurmay Başkanı'nı
(Org. Cemal Tural) eleştirdiği için başına bu işler gelmişti.
Ve
"kaçırıp döven" subay ile astsubay
"Kıbrıs'a tayin edilivermişlerdi."
***
Bugün hiç olmazsa
"böyle şeyler" yok.
***
Evet, siyasetçi konuşacak.
Gazeteci, yazacak.
Ve
"herkes kendi işine bakacak."