"Haberi" Ertuğrul Özkök vermişti. "Aydın Doğan kitap yazıyor" diye. Bodrum'da, Aydın Doğan'a "bu konuyu" açtık:
- Kitap ne durumda?
- Hazır.
- Kaç sayfa.
- 600.
- Ne zaman okuyacağız?
- Gelecek ay çıkacaktı... Ama sana nasıl anlatsam?.. Tereddütteyim... Biraz bekletmeyi düşünüyorum.
- Neden?
- Uzun hikâye.
***
Israr ettik, anlatmasını istedik.
Aydın Bey dedi ki:
Kitapta bazı olayları anlatıyorum... Ama anlattığım olayların bir kısmının mahkemesi devam ediyor... Örnek verdiğim şeyler yargıda... Bu durumda kitabın çıkması doğru mu?.. Yargıyı etkilemek söz konusu.
- Bir de şu var... Meslek o kadar keskinleşti, kutuplaştı ve dejenere oldu ki... Neyi yazayım, neyi yazmayayım?.. Hangi birini anlatayım?
***
Aydın Doğan
"kitap olayına çok çalışmış." Kitap oldukça
"dolu, ayrıntılı, zengin." "Satış rekoru kıracağı" kesin.
Ama Aydın Bey
"düğmeye basma konusunda" tereddüt içinde.
Sanıyoruz
"boşa koyuyor dolmuyor, doluya koyuyor almıyor."
***
Aydın Doğan'ın biraz
"özeline...
Derinine... İç dünyasına" girdik.
"Sizi inciten, canınızı sıkan şeyler neler" dedik.
Önce uzun uzun yüzümüze baktı.
Sonra iç geçirdi.
Ve
"konuyu değiştirmek" istedi.
***
Ama bir ara da
"şunları" söyledi:
Eskiden böyle şeyler hiç yoktu... Takım değiştiriyor, öteki takıma sövmeye başlıyor... Her sektör için söylüyorum... Olur mu?.. Medya da dahil.
Ayrılan, eski kurumundan iyilikle ayrılmalı... Ayrılmalıydı... Dostça... Vedalaşarak.
Ama o kadar çok şey değişti ki.