Para, şöhret, makam, kırmızı plaka, yalı, köşk, yat, jet, pahalı otomobil "taşıyamayanın sırtında çok büyük bir yüktür." "Kimi" taşımayı beceriyor ve herkes ondan "saygıyla, sevgiyle" bahsediyor.
"Kimi" beceremiyor.
Rezil oluyor. Her sektörden, her meslekten "o kadar çok örnek" var ki...
Sağınıza solunuza bir göz atın, TV'leri izleyin, gazete haberlerine bakın "göreceksiniz."
***
Ümit Özat da bir "örnek."
Seneler önce Gençlerbirliği'ndeydi. Terbiyeli, efendi, mahcup bir gençti.
Sonra "taşıması çok güç olan" Fenerbahçe formasını giydi. Efendiliğinden bir şey kaybetmedi. Mütevazı idi, daha da tevazu sahibi oldu.
Pazar günü (31 Ağustos) öğle saatlerinde Ali Şen'le oturuyorduk. Söz Ümit Özat'tan açıldı.
Başladık birbirimize Ümit'i methetmeye. Tam bu sırada Ali Şen'in telefonu çalmaz mı?
Ümit, Almanya'dan aramaz mı?
Önce Ali Şen konuştu, sonra biz. Kaptan'a moral vermeye çalıştık.
Ümit'e söz verdik:
- Seni yalnız bırakmayacağız... Arayacağız... Yarın telefonumuzu bekle.
- Yavuz abi gerçekten arayacak mısınız?
- Söz.
- Ama abi daha önce de bir sözünüz vardı.
Kaptan'la Sivas'a gidecektik... Söz vermiştik. Gitmesine gittik de "ayrı ayrı" gittik. Kısmet olmadı, birlikte gidemedik. Oysa Ümit "birlikte gidelim, annemin yemeğini yiyelim" demişti.
***
Pazartesi "yoğunduk, Ümit'i arayamadık." Dün öğle saatlerinde konuştuk.
- Kaptan, zamansız mı aradık?
- Hayır abi, tam zamanında aradınız... Annem, babam, eşim yanımdayken aradınız... Hepsinin de selamı var... Birlikte Sivas'a gideceğiz değil mi?
"Elbette" dedik:
- Sivas seninle gurur duyuyor... Türkiye seninle gurur duyuyor... İyileş, gel, seni Sivas'a götüreceğiz.