Alaca renkli ata binen bir adam, nereden geldiyse gelmiş, "fi tarihinde" Ankara yakınlarında, "bir dere kenarında" konaklamış.
Az ötede "birkaç hanelik" küçük bir köy varmış.
Yabancı "köyü, köylüyü, yeşilliği" beğenmiş.
Oraya yerleşmeye karar vermiş.
Köylü sormuş:
- Ağam sen kimsin?
- İsmet derler adıma.
Ve adamın adı "Alaca atlı İsmet Ağa" kalmış.
ÇALIŞKAN İSMET
İsmet Ağa "gençmiş, çalışkanmış."
Sıktığının suyunu çıkarırmış.
Zaten köye geldiğinde de "çıkınında" bir miktar para varmış.
Tarla almış, arpa buğday ekmeye başlamış.
Hayvancılık da yapmış.
Elma, armut, kayısı, kavak, söğüt, çam derken "binlerce ağaç dikmiş."
HARMAN YERİ
Zamanla padişahlık yıkılmış, Cumhuriyet kurulmuş.
Ankara da başkent olmuş, büyümüş.
Alaca atlı İsmet Ağa'nın 3-5 hanelik köyü önce 10-15 hane olmuş, sonra 40-50 hane.
Köye bir "harman yeri" gerekmiş.
İsmet Ağa demiş ki:
- Derenin kenarında benim tarlam var... Etrafı ağaçlık... Orası köyün harman yeri olsun.
GİDİŞ O GİDİŞ
Sonra bir gün "ne olmuş, neden olmuş, nasıl olmuşsa olmuş" Alaca atlı İsmet Ağa, köydeki varını yoğunu satmaya başlamış.
Satmadığı sadece köyün ortasındaki "harman yeri" kalmış.
Harman yeri dediysek "avuç içi kadar toprak değil."
Tam tamına "50 bin metrekare."
Ve bir sabah Alaca atına binmiş, gitmiş.
Nereye gittiğini bilen yok.
MÜSTEŞARIN EVİ
Aylar yıllar geçmiş.
Devir değişmiş.
Tek parti dönemi sona ermiş, Demokrat Parti iktidara gelmiş.
Başbakan Menderes'in müsteşarı Ahmet Salih Korur, Ankara'nın "çevresini" gezerken, bu köyü görmüş, beğenmiş.
Ve harman yerinin karşısındaki "tepeyi" satın almış.
Oraya bir "hafta sonu evi" yaptırmış.
ADNAN MENDERES
Bir gün merak etmiş, Başbakan Adnan Menderes, "müsteşarının hafta sonu evine" gitmiş.
"Çok beğendim" demiş.
"Hafta sonlarında" oraya uğrar olmuş.
Belediye hemen bir karar almış:
- Madem Başbakanımız gidiyorlar, öyleyse Alaca atlı İsmet Ağa' nın köyünün yolu asfaltlansın.
Türkiye'deki ilk "asfalt köy yolu" burası olmuş.
KÖYÜN ADI
Alaca atlı İsmet Ağa'dan hiç haber alınamamış ama...
Köyün adı da "Alaca atlı İsmet Ağa' nın köyü" olarak kalmış.
"Söylenmesi uzun olduğu için" zamanla kısaltılmış.
Ve "Alacaatlı" halini almış.
TURGUT ÖZAL
Zaman su gibi akıp geçmiş.
İhtilal, sonra Demirelli yıllar, muhtıra, Karaoğlan Bülent Ecevit dönemi, koalisyonlar, bir ihtilal daha...
Ankara büyüdükçe büyümüş.
Turgut Özal iktidara gelmiş.
Demiş ki "Ankara şu istikamete doğru gelişsin."
Gösterdiği istikamet "Alacaatlı istikametiymiş."
YÜKSELEN YILDIZ
Sonra "apartmanlar, siteler, kooperatifler, yollar, bulvarlar" yapılmaya başlamış.
3.600 konutluk "Türk Konut."
Mesa, Metiş, Gama, Erdemkent, Çakırbey villaları, Ada, Sizin Evler, Özdoya, Gazililer, Yıldız-88 sitesi.
"Bölge" şimdi Ankara'nın yükselen yıldızı.
Aydın Menderes'ten Erkan Mumcu'ya, Zafer Çağlayan'dan Sinan Aygün'e kadar pek çok "yıldız" orada oturuyor.
PİKNİK
Gelelim "50 dönümlük" harman yerine...
Alacaatlı böyle "gelişince..."
Tarlalar "villaya" dönüşünce...
Harman yeri de olmuş "piknik alanı."
Özellikle hafta sonları "Ankaralının nefes aldığı yerlerden."
GÖREN YOK
8 yıldır Alacaatlı köyündeyiz.
Köyün muhtarı "iki dönemdir" Yasin Erol.
Daha önce de babası Ali Mehmet Erol "iki dönem muhtarlık yapmış."
Muhtar Yasin "Alaca atlı İsmet Ağanın adını çok duymuş... Ama kendisini görmemiş."
Babası 73 yaşında...
O da "adını duyup, kendisini görmeyenlerden."
Köyün en yaşlısı Arif dede de yine "namını çok işitip, cemalini hiç görmemiş olanlardan."
KİRA GELİRİ
"İsmet Ağa" nın 50 dönümlük arazisinin "bir kenarı" köyün çocuk parkı oldu.
"Bir köşesine" caminin imamı için "lojman yapıldı."
Geri kalan büyük bölüm hala "piknik alanı."
"Kiraya" verildi.
Geliri "köye."
ET LOKANTASI
Adnan Menderes'in hafta sonları gittiği "Ahmet Salih Korur'un evine" gelince...
Orası şimdi lokanta:
"Çalgan Et Lokantası."
Köyün TBMM'ye uzaklığını soracak olursanız:
20 kilometre.
ARAŞTIRMA
Arayan öyle veya böyle "bulurmuş."
"Muhtar Yasin" dedik:
- Gel Alaca atlı İsmet Ağa'nın izini sürelim... Neyin nesi, kimin fesi araştıralım... Oğlu kızı, damadı gelini var mı?.. Torunları nerede?
Muhtar "olur" dedi.
Düştük yollara.
SONUÇ YOK
"Yerel gazeteye" ilan verildi.
Sonuç yok.
"Ulusal gazetelere" ilan verildi.
"Gören, duyan, bilen" yok.
Mahkemeye başvuruldu.
Yine "ortaya çıkan" yok.
Sanki yer yarıldı "Alaca atlı İsmet Ağa da, onu uzaktan yakından tanıyan da, hısım akrabası da" yerin dibine girdi.
HİKÂYE
Geçen pazar kapımız çalındı.
Muhtar Yasin geldi.
Çalışkan, her gün belediyenin kapısını aşındıran, artık "şehirleşmiş olan köye" yeni bir okul yaptırmaya uğraşan muhtara sorduk:
- Hoş geldin... Bir isteğin mi var?
"Hayır" dedi ve...
Başladı "hikâyeyi" anlatmaya.
MİRASÇI
Bizim muhtar bin bir güçlükle Alaca atlı İsmet Ağa'nın "torununun, torununun, torununu" bulmuş.
Demiş ki "gelin, arsanız kıymetlendi, sahip çıkın."
O da "adaaam sende, bana ne" karşılığını vermiş:
- Arsa 50 bin metrekare... Mirasçı sayısı belki bin oldu, belki iki bin... Bana düşecek, bir karış toprak... Başka işim mi yok?
ÇEŞME
"Eskiden" Alaca atlı İsmet Ağa'nın arsasının bir köşesinde "çeşme" vardı.
"Kaynak su" akardı.
Gelip geçerken içer, İsmet Ağa'ya dua eder, Fatiha okurduk.
Şimdi "kaynak kurudu."
"Oradaki yol" genişletiliyor.
Çeşme "yıkılacak... Yolun altında kalacak."
VE SON
Ankaralılar "Alacaatlı'yı" iyi bilirler.
Ama köyün adının "nereden geldiğini" ve Alaca atlı İsmet Ağa'yı "duyan bilen var mı acaba?"
"Köyde" hikâye çok.
Biri diyor ki "evliya idi."
Diğeri diyor ki "kurtuluş savaşında düşmanı denize dökmeye, İzmir'e gitti."