Paşaçayır Mahallesi'ni geçtik. Sonra çimento fabrikasını. Ardından Bozkale köyünü. Ve baktık önümüzde "Güdeli" köyü. Yol toz toprak, etraf tezek yığını.
Bazı evler virane, bazıları iyi kötü ayakta.
Kars'a 17 kilometre uzaklıktaki Güdeli köyü "55 hane."
Köy eskiden "çok daha büyükmüş" ama. 1974 Kıbrıs Harekatı'ndan sonra "50 hane, Kıbrıs'a yerleştirilmiş."
70 hane "İstanbul'a göçmüş."
60 hane "Konya'da hayvancılık yapıyor."
10 hane "Ankara'da."
5 hane "İzmir'de."
3 hane "Nevşehir'de."
Güdeli köyü boşala boşala "şimdiki hale" gelmiş.
***
Köye girdik, otomobilden indik ve...
Ayaklarımızın dibine bir "koç" yatırılıverdi. Köylünün biri "bıçağa" sarıldı.
"Yapmayın, etmeyin, yoksa döneriz ha, sakın kesmeyin" diye feryadı bastık ama, ne çare. "Yaşayan tarih" Hacı Gülü Özer'in "gök gürültüsünü andıran sesi" bizim feryadımızı bastırdı:
- Kes ula!.. Bey geldi!.. Şeref verdi!.. Kes!..
***
Hacı Gülü Özer sonra "ev halkına" seslendi:
- Kurbanin etini tez pişiresiniz... Ankara'dan balam gelmiş.
"Dede" dedik:
- Yapma, etme... Yiyemeyiz.
- Yapacagım, bana diklenme. Yiyeceksin. Bu heyvan, 101 çeşit çiçekten nasibini aldi. Eti çiçek kokir. Teze teze kanli et tatli olir.
***
Kurban eti kavruldu, önümüze kondu.
Yanında domates, kuru soğan, köy ekmeği.
- Dede, sen de ye.
- Balam, yemekten kim kaçar?.. Aklım kesse yerim emme, aklım kesmir.
Köyden ayrılırken dede boynumuza sarıldı:
- Başim, gözüm üstüne geldin... Hoş geldin, sefa geldin... Gönlümü hoş ettin... Güle güle gidesin... Eğer ekmeğimi yemeden gitseydin, gönül koyardim... Helali hoş olsin.