İktidar partisi, Türkiye'nin "en iyi organize olmuş sivil toplum örgütü." TÜSİAD'a gelince... O da Türkiye'deki büyük zenginlerin "en iyi organize olmuş sivil toplum örgütü."
Şimdi AK Parti ile TÜSİAD karşı karşıya.
Sivil toplum, sivil toplumla "saç saça, baş başa."
Kadere bak.
***
Van rektörünü "peşinen suçlu ilan etmek" yargıya müdahale sayılmıyor.
Ama Van rektörünün yargılanmasından değil, "ona reva görülen kaba saba muameleden rahatsız olmak" yargıya müdahaleye giriyor.
Çifte standarda bak.
***
Başbakan, YÖK Başkanı Prof. Teziç hakkında "nerede" suç duyurusunda bulunuyor?
"Özgür düşüncenin kalesi olması gereken" üniversitede.
Şansızlığa bak.
***
Başbakan'ın "zenginler kulübü TÜSİAD'ı hırpaladığı" üniversite "hangi" üniversite?
"İşadamlarının parasıyla kurulan" TOBB Üniversitesi.
Garipliğe bak.
***
O iş dünyası ki...
3 yıldır "padişahım çok yaşa" diyordu.
Alkış tutmaktan zenginlerin elleri kızarırken "TÜSİAD iyi."
Aynı iş dünyası "mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var" üslubunda bir çift söz edince...
"Tu kaka."
Demokrasiye bak.
***
Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB Üniversitesi'nde "ev sahibi."
Başbakan da "misafir."
Misafir "ev sahibinin arkadaşlarını" fırçalıyor.
Ev sahibi "iki arada, bir derede."
Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık.
Açmaza bak.
***
TÜSİAD bir "sınıf."
"İşveren" sınıfı.
DİSK "bir başka sınıf."
"İşçi" sınıfı.
"İşin doğası, siyaset biliminin gereği" bu iki sınıf, birbirine karşı.
Ama Başbakan, TÜSİAD'ın "kulağını çekince..."
TÜSİAD'a "ilk destek" nereden geliyor? DİSK'ten.
"Dikkatsiz bir söylem" iki farklı sınıfı birleştirip, yapıştırıveriyor.
Tutkala bak.
***
Ve gelelim "sonuca."
Bugün seçim olsa AK Parti yine "birinci." Tayyip bey yine "Başbakan."
Bu bir gerçek.
Ama 2006'da işler, ilişkiler "gerilecek, sertleşecek, keskinleşecek, kutuplaşacak."
Bu da diğer gerçek.
***
Hikayeyi bilirsiniz...
İdris askere giderken biricik kedisini "iyi bak" diye sıkı sıkı tembih ederek, arkadaşı Temel'e emanet etmiş.
Aradan birkaç ay geçmiş.
Temel'den telgraf gelmiş:
- Ula İdris, kedin öldi.
İdris üzülmüş, ağlamış, komutandan izin almış, memlekete gidip kedisini gömmüş.
Yeniden kışlaya dönerken, Temel'e "bir daha bana acı haberi alıştıra alıştıra ver" demiş:
- İlk telgrafı "kedin dama çıktı" diye çek... İkincisini "kedin damdan düştü." Üçüncüsünü "kedin ağır yaralandı." "Ve dördüncü telgrafta öldüğünü bildir... Alıştıra alıştıra..."
***
Aradan yine birkaç ay geçmiş.
Temel'den yeni bir telgraf gelmiş:
- Ula İdris, baban dama çıktı.