Kurultayın üzerinden "birkaç gün" geçti. "Sinirler" biraz sakinleşti.
- Deniz bey şu anda durum nedir?
- Sular duruluyor.
- Siz hangi duygular içindesiniz?
- Yakasında CHP rozeti bulunan bütün arkadaşlarımı kucaklıyorum... Kimseyle kişisel sorunum yok.
- Zülfü Livaneli'nin çıkışına ne diyorsunuz?
- Kendi siyasi geleceğini sıkıntıda gören bazı arkadaşlarım, bunu partinin siyasi geleceği sıkıntıda gibi göstermeye çalışıyorlar.
- Kemal Derviş sizi hayal kırıklığına uğrattı mı?
- Hayır... Onun bundan önceki siyasi şablonunu bilenler için, bunun CHP'de de devam ettiğini görmek sürpriz değil.
***
Erzurum Ticaret Odası Başkanı telefon etmiş:
- Deniz bey, ben CHP'ye hiç oy vermedim... Ama kurultayda olanları izlerken, içimden bir parça sökülüyormuş gibi geldi... CHP Türkiye'ye lazım.
Bir AKP'li "isim ve adres vererek" faks çekmiş:
- Partiye sahip çıkın.
Necmettin Cevheri'den Ömer İzgi'ye, İlhan Kesici'den Sümer Oral'a kadar pek çok kişi aramış.
Baykal:
- Bunlar protokol kutlamalarının ötesinde telefonlar... Kurultaydaki manzara, toplumun CHP'ye olan dikkatini artırdı... Artık daha fazla ilgi görüyoruz.
***
Deniz Baykal:
- Herkes gerçeği gördü... TV'ler 18 saat yayın yaptı... Mustafa'yı kurtarıcı gibi, kahraman gibi gösterenler mahcup oldular... Kuzgunu, anka gibi sunanlar şimdi ne diyecekler?.. Yara patladı, cerahat aktı.
***
"Günlerdir" kurultayı yazıyoruz.
Artık CHP'ye biraz "ara verme" zamanı. Ancak son "birkaç" söz...
Deniz beyin çantasında "Edebali'nin ünlü söylemi" var.
"Ey oğul" diye başlayan söylem.
"Güncelleştirmek ve siyaset diline çevirmek" gerekirse:
"Ey Deniz bey, gücenmek, kızmak, partiden adam atmak yok... Çalışmak, gece gündüz koşmak, kucaklamak, birleştirmek şart."
Yine Deniz bey "Hazreti Ali'nin Devlet Adamlarına Öğütler" kitabını da sık sık okur.
O kitapta Hazreti Ali der ki:
- Çevrende sana doğruları söyleyecekleri bulundur.