"MERHABA sayın Yavuz bey, Bulgaristan'a hoş geldiniz" diye söze başladı. Sonra bir süre sustu, boşluğa baktı.
Ardından çayını yudumladı. - Eğer ömrü acılar içinde geçmiş birini arıyorsanız... Eğer öteki dünyaya gidip, gelmiş birini arıyorsanız... Eğer hayatı sinema filmi olacak birini arıyorsanız... O benim işte.
DELİORMANLI
İsmet Sever'le Sofya'da, Sheraton Otel'de buluştuk.
Sonra akşam yemeğine gittik. Ve onun "film gibi" yaşam hikayesini dinledik.
- Deliormanlı'yım... 52 yaşındayım... Liseyi Deliorman'da başarıyla bitirdim... Ve Sofya Üniversitesi'ne gittim... Edebiyat ve Gazetecilik okumaya başladım.
YURTTA DEHŞET
Tarih 25 Aralık 1974. Üniversite öğrencileri Sofya'nın Studenski Grad semtindeki öğrenci yurdunda TV izliyor, ders çalışıyor, vakit geçiriyorlar.
İşte bu sırada yurda eli silahlı bir genç giriyor.
Şizofreni hastası bir lise öğrencisi.
Silah, babasının silahı.
Ve başlıyor önüne gelene kurşun yağdırmaya.
KAN GÖLÜ
Ortalık bir anda kan gölüne dönüyor.
Tam 9 ölü. 16 da yaralı. İşte bu sırada iri yarı bir genç ölülerin, yaralıların üzerinden atlayıp, şizofreni hastası gencin yakasına yapışıyor.
O genç "kahramanımız" İsmet Sever.
Üniversitenin ikinci sınıf öğrencisi.
KURŞUN YAĞMURU
Hasta öğrencinin bir elinde tabanca, diğerinde bıçak.
İsmet'e de kurşun yağdırıyor. Kurşunla yetinmiyor, üç yerinden de bıçaklıyor.
Ama buna rağmen İsmet, saldırganın tabancasını da, bıçağını da elinden almayı başarıyor.
Onu etkisiz hale getiriyor. Ve sonra da yere yığılıp, kalıyor.
ÖLÜLER KORİDORU
Polis bir anda yurdu kuşatıyor. Ölüler, yaralılar polis araçlarıyla, Prigov hastanesine götürülüyor.
Ölüler, bir koridora yığılıyor. Yaralılar, ameliyata alınıyor. Hiçbir yaşam belirtisi görülmeyen İsmet de, ölülerin arasına konuluyor.
MUCİZE GİBİ
Bir süre sonra, üst kata çıkmak için asansör bekleyen bir doktor, elindeki feneri koridorda yatan ölülerin üzerinde gezindirirken...
"Birinin elinin, ayağının oynadığını farkederek" çığlığı basıyor.
İşte o "dirilen ölü" bizim İsmet. Hemen ameliyathaneye yetiştiriliyor.
13 AMELİYAT
Zamanın Devlet Bakanı Todor Jivkov "ne yapın, edin, İsmet'i yaşatın" diye sürekli doktorları arıyor.
İsmet tam 13 ameliyat geçiriyor. İki yıl hastanede yatıyor. Ve o günlerin anısı olarak vücudunda hala çıkarılamayan bir mermiyi taşıyor.
KAHRAMAN
Bulgaristan parlamentosu "İsmet için özel bir oturum" yapıyor.
Bu oturumda şu karar alınıyor: "İsmet'e Ulusal Kahramanlık Madalyası verilmesi oybirli- ği ile kabul edilmiştir."
Başkan Jivkov, Bulgar ulusuna
- O bir kahramandır.
GÖÇ
- 1978'de üniversiteyi bitirdim... Deliorman'a gittim... Türkler'e eziyet edilir idi... İsimlerimiz değiştirilir idi... Türk bayrağı burnumda tüter idi... Pılı, pırtıyı topladık, yayan, yapıldak yollara düştük... Annem, babam, abim, yengem, abimin iki çocuğu, bir de ben... Türkiye'ye göç eyledik.
BALTÜRK
İstanbul'a gelip, Güneşlik'e yerleşmişler.
Tekstil mühendisi olan ağabey, Kom firmasına işçi olarak girmiş.
6 ay işsiz kalan İsmet, İşletme Fakültesi'ne kaydolmuş.
- Bir yandan çalışır, bir yandan üniversiteye gider, bir yandan İngilizce öğrenir, bir yandan da Balkan Türkleri'ni örgütler idim... Baltürk'ü kurduk... Genel başkanlığını bile yaptım.
SARAÇHANE MİTİNGİ
Bu arada üniversite bitmiş. İsmet yine hem çalışmaya ve hem de "örgütçülüğe" devam etmiş.
- Meşhur Saraçhane mitinginin organize komitesindeydim... Ne mitingdi ama... Bulgar zulmünü protesto ettik... Bulgar elçiliğine siyah çelenk koyduk... Bana madalya takan Jivkov'un maketini yaktım.
SONRA... SONRA...
- Eeee... Sonra? - Evlenip çoluk çocuğa karıştık... Avcılar'da arsa aldık... Elimizden iş gelir, evimizi kendimiz yaptık.
- Sonra? - Bir inşaat şirketine girdim... Genel müdürlüğe kadar yükseldim.
- Sonra? - Rusya'da iş yapan bir başka şirket beni istedi... Oraya geçtim... Beni proje geliştirme müdürü yaptılar.
- Sonra? - Sonra, Bulgaristan'da yatırım planlayan bir Türk şirketi gel dedi... Kabul ettim... Ne de olsa, dedemin mezarı Bulgaristan'da.
- Türkiyem'in geleceği aydınlık... Türkiyem'in suyunu içiyor, ekmeğini yiyorum... Şu anda işim sebebiyle Bulgaristan'dayım ama, ben bir Türk vatandaşıyım... Uluslararası saygınlığı yüksek, istikbali parlak, Atatürk'ün Türkiye'sinin insanıyım.
"BEN KİMİM?"
Saatler süren sohbetin sonunda İsmet Sever sordu:
- Sayın Yavuz bey beni dinlediniz... Şimdi söyleyin, ben kimim?
Sonra yine sordu: - Benliğin tarifi var mıdır? Ardından dudaklarından şu sözler döküldü:
- Bazı geceler uykum kaçıyor?.. Bu sorulara cevap arıyorum.
KİMLİK
Ve sohbetin sonu: - Araştırıyorum, düşünüyorum, kafa yoruyorum ve şu karara varıyorum... Ben Türküm... Cebimde iki ülkenin pasaportunu da taşıdım... Ama en önemli vasfım, Türk olmak... Ben Türk oğlu Türküm.
Birkaç damla gözyaşı sohbeti ıslatıyor:
- Dünyada üç kutsal değer var... Öz kimlik... Kimliğim belli, Türküm... Anne, baba... Annem, babam da belli... Ve insanın doğduğu yer... Deliorman'da doğdum... Okuduğum lisenin 90. yılı geçen hafta kutlandı... Bu liseden yetişen başarılı kişilere madalya takıldı... Bana da taktılar.
ISLANAN MADALYALAR
Onun iki madalyası var. Biri komünizm döneminde aldığı "Kahramanlık Madalyası."
Diğeri geçen hafta verilen "Başarı Madalyası."
Gözyaşları bu defa madalyalara damlıyor.
İsmet Sever gençlik yıllarında.
İŞTE HİKAYE...
- Sayın Yavuz bey, işte acılar içinde geçmiş bir ömrün hikayesi... Ben kim miyim, ben buyum... Ölünce taşına, toprağına kurban olduğum, bayrağına yüz sürdüğüm Türkiye'me gömülmek isterim... Ama Deliorman'a gömerlerse, tabuttan başımı çıkarıp, itiraz da etmem.