Başbakan Recep Tayyip Erdoğan zaman zaman "Edebali Hazretleri'nin kültüründen geldiğini" söyler... Edebali, "Osman Gazi'ye vasiyetinde" der ki:
- Ey oğul beysin... Bundan sonra öfke bize, uysallık sana... Suçlamak bize, katlanmak sana..........
"Çabuk parlayıveren" Tayyip beye, Edebali'nin "bir siyaset klasiği" olan ünlü söylemini "bir kez daha okumasını" öneririz.
***
Demirel seçim meydanlarında "beni Başbakan yapın, Özal'ı Çankaya'dan indireyim" demişti.
Millet de Demirel'i, "yedinci kez" Başbakan yapmıştı.
Başbakan Demirel, ana muhalefet lideri Mesut Yılmaz'a gitti:
- Millete söz verdim, Özal'ı Çankaya'dan indireceğim... Sizden de destek istiyorum.
Mesut bey "öyle şey olur mu?.. Özal'ı Çankaya'ya biz çıkardık" diye konuşunca...
Demirel de "millete" döndü: - Bu şartlarda, sözümü yerine getirme imkanım yok.
Ve sonra "devletin tepesinde kavga olmaz" diyerek Özal'ı öptü.
"Konu" kapandı.
Olaya "dün dündü, bugün bugündür" penceresinden değil "reel politika" penceresinden bakmak lazım.
"Evdeki hesabın çarşıya uymaması" misali.
***
Yukarıdaki olayı, Tayyip beyin "ben meydanlarda imam hatiplilere söz vermiştim" söylemi üzerine anlatıyoruz.
Meydanlarda "neler" söylenmedi ki? "IMF'yi kovmak" da dahil.
Ama "reel politika" bazen, "dozu kaçan meydan söyleminin üzerine bir bardak su içilmesini" gerektiriyor.
***
Bir başka "meydan söylemi" daha var ki "reel politika" ile örtüşüyor.
"Aşk" ve "İş" söylemi. Tayyip bey enerjisini "asıl bu konudaki sözünü tutmaya" harcamalı.
***
İktidarın çekirdek kadroları "milli görüş okulundan" gelme.
Milli görüşçülerin ömrü "devletle didişerek geçti."
Devletle sürekli sürtüşmeye öylesine alışmış ve şartlanmış olmalılar ki...
"Artık iktidara geldiklerinin" bile tam farkında değil gibiler.
Hala "devletin kurumlarıyla" kavga ediyorlar.
***
Tabii "bir hususu daha" vurgulamak gerek. Devlet "kadroyla" yönetilir.
Demirel'in "kadrosu" vardı: Turgut Özal, Necdet Seçkinöz, Ekrem Ceyhun, Füruzan Ardıç, Turgut Yücel..........
Özal'ın "kadrosu" vardı: Hüsnü Doğan, Ekrem Pakdemirli, Namık Kemal Kılıç, Vahit Erdem..........
AK Parti hükümeti "böyle bir kadro" kurabildi mi?
"Bir buçuk yıl içinde" bir kadro kurulamaz mı?
***
Demirel'den, Özal'dan söz etmişken, onların "bir başka yönünü" daha söyleyelim.
Süleyman bey "nelerle" karşılaştı, ama "soğukkanlılığını korumayı" başardı.
Başbakan Özal dört yıl boyunca (1983- 1987) protokolün "yedinci sırasında" yürütülmeyi, kavga sebebi saymadı. Onlar da insandı. "Etten, kemikten, sinirden" yaratılmışlardı. Diyeceğimiz o ki, siyasetçi "sinirlerine hakim olabilmeli."
***
Uzun sözün kısası...
Siyasette her şey "sonucuyla" ölçülür. Sonuç "başarı" olmalıdır.
Sonuçta "gol" atılmalıdır.
Devlet yönetiminde ise "devlet kurumlarına gol atılmaz."
Devletin kurumuna atılacak golü, birkaç fanatik dışında, kimse alkışlamaz.
Hükümet gol atacaksa "işsizliğin kalesine" gol atsın.
"Fukaralığın ağlarını" havalandırsın. Ve sakın ha sakın "efendim ne kadar güzel kavga ediyorsunuz" diyenlere inanmasın.
Onlar "her dönemde" vardır ve "lastik patlayınca" ilk uzaklaşanlardır.