Kaya Tığlıoğlu. Berlin'de onu "Camcı Kaya" diye tanıyorlar. Bir "subay çocuğu." Askerliğini, Sivas Orduevi'nde "müzisyen olarak" yapmış. Ankara-Cumhuriyet Lisesi mezunu. 21 yaşında Almanya'ya gelmiş. Şimdi 57 yaşında. - Nasıl geldiniz?.. Ve ilk olarak nereye geldiniz? - Metal işçisi olarak geldim... İlk geldiğim yer "Fareli Köyün Kavalcısı" hikayesinin doğduğu köydü.
***
Köyün adı "Hamel." Köyü fareler basmış. Köylü çare bulamamış. Bir gün, bir kavalcı gelmiş: - Ben sizi bu farelerden kurtarırım. Köylüler de "sen köyü bu farelerden kurtar, biz de sana bir ödül verelim" demişler. Kavalcı, derenin kenarına oturmuş. Kaval çalmaya başlamış. Öyle güzel, öyle büyülü çalıyormuş ki, bütün fareler gelmişler... Dereye atlamışlar... Boğulmuşlar. Köy de fareden kurtulmuş. Ancak köylüler sözlerinde durmamışlar. Kavalcıya, vaat ettikleri ödülü vermemişler. Kavalcı yeniden kaval çalmaya ve yavaş yavaş yürümeye başlamış. Köyün çocukları peşine takılmışlar. Kavalcı da, köyün çocuklarını alıp, götürmüş... Köylüyü cezalandırmış.
***
Kaya Tığlıoğlu: - Hamel köyünde metal işinde çalışırken, bir gün elimi yaktım... Ve kendi kendime dedim ki: Oğlum Kaya, al eline gitarını... Fareli köyün kavalcısı gibi düş yollara. - Sonra? - Orkestra kurdum. - Kimlerle? - Kıbrıslı bir genç vardı... Orkestranın diğer elemanları Alman'dı. Düğün, derneklerde müzik yapmış. Bir süre "böyle idare etmiş."
***
- Derken bir gün bir cam, çerçeve firmasına çırak olarak girdim... Başkasına 6-7 mark veriyorlardı, bana 3-4 mark... Zoruma gitti... Okula kaydolup, ustalık diploması aldım. 1982'de "dükkan açmış." Yaptığı iş "kırılan camların yerine yenisini takmak... Kapı, pencere tamir etmek." Sonra işi geliştirmiş, Türkler'e "ayna satmaya başlamış." 1989'da ise "fabrika kuracak hale gelmiş." Şimdi Berlin'de "4.800 metrekare kapalı alanı olan" bir fabrikaya sahip. Kapı, pencere, cam, kurşun geçirmez cam yapıyor. Binaların camla kaplanması gibi işleri de. Yanında 55 kişi çalışıyor. 51'i Alman. Seneler senesi Almanya'da öyle ezilmiş, öyle çile çekmiş ki... Fabrikasında "hizmetkarlık... Getir, götür... Ortalığı temizlemek" işinde kesinlikle bir Türk kadınını çalıştırmıyor. "O personel" ille de Alman olacak. - Neden? - Bir Türk'ün, Almanlar'ın bulaşığını yıkamasını istemiyorum.
***
Almanya'da "300 bayisi" var... Hepsi de Alman. "Amerika'ya bile mal satıyor." Fabrikasının en üst katında "iki buçuk milyon euro" harcayıp, bir stüdyo yapmış. Stüdyoda bazen "kendisi müzik yapıyor." Bazen oğlu Ahmet Necdet. - Oğlum, on bir defa altın plak aldı... Dünya listelerine giren besteleri var... Bir plağı altı buçuk milyon sattı... Size dinleteyim.
***
Camcı Kaya bizi yolcu ederken sordu: - Bu fabrikayı ben yaptım... İnşaatı kaç ayda bitirdim, tahmin edin bakalım? - 12 ayda mı? - Altı ayda... Ben Karadenizli'yim. - Neresinden? - Giresun. - Gidebiliyor musunuz? - Gidemiyorum ve pidesini çok özlüyorum... Evde yapıyorum ama, memlekettekinin yerini tutmuyor.