Bu köşeyi yakından takip edenler ile düşüncelerimizi iki hafta önce, 'Son top kullanılmadan, son düdük çalmadan bu işler belli olmaz' diye paylaşmıştık... Neydi beni böyle düşündüren? Sporu güzelleştiren, milyonların ilgisini çeken nedenlerden birisi sahada her zaman 2+2'nin 4 etmemesi... Ne kadar güçlü, ne kadar favori olursan ol, o kuvvetini skorboarda yansıtmalısın... Hem Fenerbahçe Ülker, hem Galatasaray Medical Park arkalarına öyle bir itici güç almış durumdalar ki, onlar için olmaz, olamaz, yapamazlar diye birşey söylemek ancak toplumsal davranıştan, destekten bi haber olmak ile mümkün...
Galatasaray Medical Park'ın Anadolu Efes'e kaybetme olasılığı tabii ki vardı. O günkü 40 dakikanın içinde, Fenerbahçe Ülker maçında ise eminim 'Aman trafiğe kalmayalım' endişesindeki birçok insan araçlarına doğru koşturmaya başlamıştır.
Onlar araçlarına koşarken, Fenerbahçe de Mirsad ve Vidmar'in liderliğinde mucizeye kosuyordu son üç dakikada.
Maçın başında öyle düşünmesek bile, son 2.5 dakikada 7-8 sayı geride oynarken, uzatmayı ve sonra da gereken farkı yakalamak gerçekten sürpriz ötesi oldu. Ve işler bir kere daha son 40 dakikaya , hatta bu sefer son 80 dakikaya kaldı...Fenerbahçe Ülker, Milano'da oynarken, kulaklar da Kazan'da olacak. Zor mu? Çok zor...
Artılar, Milano'nun evindeki Kazan maçı dışında pek korkutucu bir performansı olmaması...
Kadrosu değerli gözükse de, gerekli ahengi bir türlü yakalayamamış olmamaları...
Fenerbahçe tamamen kulaklarını Kazan'dan gelecek neticeye kapatıp, Obradovic'in bitmeyen hırsına, Pana'nın yıllar boyu süren 40 dakikalık savaşan ritmine, gayretine inanması ve sanki kendi göbeğini kendisi kesecekmiş gibi davranabilmesi...
O psikolojiyi kaldırabilmek, maçın da, günün de zorluğunun üzerinden gelebilecek enerjiyi yakalamak gerek..