NBA finalleri, Avrupa, Dünya Şampiyonaları denince akla basketbola doyacağımız uykusuz geceler gelir. Bu sene finallerin yeri Japonya olunca, öğlenleri işten güçten fedakârlık etmek zorundayız.
Oynayacağımız üç önemli maç da Türkiye saati ile 13.30'da olacağına göre yemek veya yemek sonrası programlarınızı şimdiden ayarlayın. Acaba millilerimizin performansı, yemek sonrası kahveler kadar keyifli olacak mı?
Olmaması için hiçbir neden yok. Aşağıdaki suallere doğru yanıtlarla yaklaşabilirsek:
1-Başarı için yeteri kadar aç mıyız? Indianapolis, İsveç, Sırbistan ve Japonya elemeleri gösterdi ki, bizim gözümüz masa üstündeki galibiyetler, dereceler, savaşmak gibi ana menünün dışında, "Kim kaç dakika oynadı? O niye ona pas atmadı?" gibi gereksiz abur cuburlara takılı. Artık bugün açlığı iyice hissetme zamanı. Daha da aç kalmamak ve kesin başarı için.
2-Memo, Hido, Mirsad, Kerem Tunçeri, Hüseyin Japonya'da nasıl oynayacaklar? Bu isimler fiilen orada olmayacak. Ama onların getirmeleri beklenen gücü, kamuoyunu meşgul eden "Olmayan beş, giden beşi yener mi?" suallerini fiilen orada olanlar ikişer kişilik oynayarak pozitif enerjiye çevirmeliler. Oyuncularımız, ister dakika alsın, ister bankta olsun unutmamalılar ki, o formanın içinde 70 milyon Memo, Kerem var.
3-Nasıl başladığın mı, nasıl bitireceğin mi önemli?
Çoğu basketbol sohbetinde paylaşılan, "İyi başlarsak gerisi gelir. İlk maçı bir kazansak. Litvanya bize çok ters geliyor" yaklaşımları sokak tabiriyle bir geyik muhabbeti . İlk gün kazanalım, kaybedelim bu grupta Brezilya'dan da, Avustralya'dan da çok çok artılarımız var. İlk gün yenersek grup birincisi bile çıkabiliriz, üçüncü çıksak ne kaybederiz? Slovenya'yı, İtalya'yı daha yeni yenmedik mi? Gerçeklerden uzaklaşmayıp, sadece dördüncü çıkıp ABD'ye rastlamayalım yeter.
Bugün destek ve inanç zamanı. Eleştiri hep var, olacak da. Hele bizim gibi sıcakkanlı bir Akdeniz ülkesinde. Onu da olumlu yapmalı ve kullanmalıyız. Ama 4 Eylül'e, turnuva sonrasına bırakarak. Bol şanslar Türkiye, Türk basketbolu.