Türk futbolunda asıl tehlike şiddet değil, kulüplerin ekonomik yapılarıdır. Şiddet her ülkede zaman zaman yaşanabilir ve önlemler alınıp bitirilebilir. Şiddet yasası çıkar, ağır cezalar gelir ve olaylar azalır. Bugün en medeni ülkelerde bile taraftar ya da polislerin öldüğü olaylara şahit oluyoruz. İddia ediyorum; Türk futbolundaki şiddet oranı dünya ortalamasının asla üzerinde değildir.
Türk futbolundaki en önemli tehlike, 'ekonomik gelecek' demiştik. Üç Büyükler'in mali tablolarına bakın! Yıllar sonraki gelirleri bile temlik altında.
İdareciler istedikleri gibi geleceğe yönelik borçlanmalara girebiliyorlar. Günlük başarılar ya da sansasyonel transferler için büyük kulüplerin gelecekleri bir imza ile tehlikeye atılabiliyor. Üstelik böylesine kontrolsüz, böylesine sağlıksız borçlanmalara giren kulüp idarecilerinin hiçbir sorumlulukları bulunmuyor.
Mesela bir sanayici borçlanıp da borçlarını ödeyemediği takdirde maddi ve manevi olarak her şeyini kaybedebiliyor. Ama kulüp olarak borçlandığında o yöneticilerin kaybedebilecekleri maddi olarak hiçbir şey yok. Üstelik kulüpleri kendilerine borçlandırdıkları için hiç kimse de yönetime talip olmuyor. Ya da olamıyor.
Bundan daha büyük bir tehlike var mı? 'Şiddet, şiddet' deyip duruyoruz . İşte şiddeti önlemenin en basit yolu! Deplasmana gidecek bir avuç seyircinin mutluluğu için devletin polisini bu kadar zorlamaya, toplumu ya da ana-babaları bu kadar huzursuz etmeye gerek var mı? Devlet şöyle bir karar verse ne olur: "Tamam kardeşim. Bizim seyircimiz böylesine medeni işlere hazır değil. Hiçbir seyircinin deplasmana gitmesine izin vermiyorum."
DEPLASMANA SEYİRCİ YASAKLANSIN
Futbolunu marka değeri mi düşer? Hayır! 25 bin kişilik bir seyirci topluluğunda konuk 800 kişinin kime ne faydası var?
Zararı, karından çok fazla. Ben devletin yerinde olsam, bugünden tezi yok deplasmana seyircinin gitmesini yasaklarım. Böyle bir kararın futbola zararı olmadığı gibi Pazar günü Dolmabahçe'de yaşanan kepazelikler de önlenmiş olur.