Tiraspol, kendini Moldova sınırlarından ayırıp, "özerk" ilan etmiş. Sınırları geçip, şehre (yoksa ülkeye mi demeliyiz) giriyorsunuz. Para birimi de farklı, yönetimi de. Son milli maçta, Moldova Cumhurbaşkanı'nın resmini, sınır kapısına "aranıyor" diye yazarak yapıştıracak kadar da dik başlılar. Adam geçememiş içeriye...
Böylesine ayrı-gayrı raconlar kesilirken, Sheriff takımı Moldova Ligi ile Avrupa Ligi'nde boy gösteriyor. Paraya kıyıp mükemmel tesisler ve stat yapmışlar. Fakir devlet / zengin halk örneklemesiyle açıklayabiliriz durumu. Kişinev'de ise insanlar suya yapılan 1 leylik (15 kuruş) zam için üç gündür belediyenin önünde gösteri yapıyorlar. Burada yapılanları görseler, bir milyonluk şehir nüfusu her gün uygun adım yürürdü herhalde.
Sheriff'in Bükreş'ten puanla dönmesine, dünkü futbollarını görünce şaşırmadık. İnatçı ve disiplinli oynuyorlar. Yardımlaşarak başarmaya çalışıyor, Fenerbahçe'yi analiz edenin raporuna dayanarak, Volkan Demirel'in uzaktan şut zaafından faydalanmaya çalışıyorlardı.
ÖNCEKİLERDEN FARKSIZDI
Fenerbahçe de disiplin içindeydi. Arkayı sağlam tutarak, savunmada üst düzey konsantrasyonu sağladılar. Daum, Güiza yerine Semih'i tercih etmenin nimetlerinden faydalanırken, Roberto Carlos dışında, atak ve tempo zorlayanın olmaması da ilginçti. Rakip forveti Önder Turacı ve Christian Baroni de dahil olmak üzere bir ara dört kişi beklemeye başladılar.
Kaptan Alex sorumluluk almıyordu. Emre Belözoğlu'nun gayreti, takım arkadaşına verdiği topu geri almaktan ibaret kaldı. Sheriff kalesine ilk yarıda sadece Carlos'un 35 metrelik frikiği ile heyecan yaratarak gelebildiler.
İkinci yarının hemen başında harekete geçtiler. Önce Kazım Kazım kaçırdı iki tane. Sonrasında Semih, Alex'e golü attırdı; "10 numarayı", Avrupa maçlarının en golcüsü (13 gol) haline getirdi.
Daum 70'de Kazım'a artık katlanamadı. Mehmet Topuz ile sağdan, Deivid ile soldan oyunu açmayı düşünürken, bu kez Sheriff takımının ofansif hamleleri ile yakaladığı pozisyonları izlemeye başladık.
Fenerbahçe için kazanmanın yeterli olduğu, futbol keyfinin sadece Roberto Carlos'un estetik driplinglerinde yaşandığı bir maç oldu.
Yani; öncekilerden farksız, zevksiz, isteksiz ve kazanılan bir maçtı.