90. dakikada Alex herkesi ayağa kaldırdı. Sadece attığı golün sevincine değil, o performans içindeki estetik, ustalık ve yaratıcılığa karşı duyulan saygı da vardı bu ayağa kalkışta... F.Bahçe'nin gerçekten de farklı bir yüzü oldu Brezilyalı yıldız... Maç öncesinde 4 kişinin saha ortasındaki sohbeti ilginçti. Daum, Murat Kuş'a Almanca söylüyor; Kuş, Portekizce bilen Alex'in tercümanına Türkçe aktarıyor, Brezilyalı da Portekizce'yle gelen komutları dinliyordu. Sonuçta üç lisandan çıkan bir futbol diliydi. Başlama vuruşu öncesinde Alex, orta saha yuvarlağında diz çöküp duasını etti. Futbol tanrısı da oradaki herkes için birdi çünkü. 17. dakikada Brezilyalı kendini göstermeye başladı. 34'e geldiğimizde Van Hooijdonk, ilk defa topu kontrol edip bir arkadaşına pas veriyordu. 40'ıncı dakikadaki facia büyük bir çaresizlik sergisiydi.. Soldan sağa; Tuncay, Van Hooijdonk, Alex, Nobre ve Serhat'ı sayıyoruz. Fener'in hücumcuları gözlerini kenarlara dikmişler, kanatlardan Serkan ve Ümit'in yardıma gelmesini bekliyor. Devre arası şeref tribünün kulisleri sıcaktan ve sıkıntıdan bunalmış insanlarla doluydu. Tekirdağ'daki yazlığını bırakıp gelenler pişmanlıklarını açıklarken, Aziz Yıldırım yöneticileriyle kalabalıktan sıyrıldı. İkinci yarı başladığında Tuncay imdada yetişti. Alex'in muhteşem pasını gole çeviriverdi. Güngören Stadı'nın şeref tribünü neredeyse sahanın içinde. Aziz Yıldırım da en önde. Onu gören futbolcudaki değişim de bizim büyüteçte. Tuncay gölgeyi de buldu, ikinci yarı adeta durmadan koştu. 53'te kaptan Ümit yine Alex'in ince ayar pasıyla soldan sıfıra attı; arka direğe ortasında Van Hooijdonk'un kafası vardı. Daum'un sol kanat sorunu bir anda Ümit'in performansıyla kalmadı. Ve 90. dakika geldi... Alex , Mehmet Yozgatlı'dan aldığı topla Yalçın'ı üç kere üst üste çalımladı, kalesini terkeden Oğuz'a rağmen fileleri buldu. Bu golü herkes ayakta alkışladı.. Futbolun güzelliğine Alex de kendince katıldı.