Fransa Meclisi'nin 1915 Ermeni tehciri de dahil, yasaların tanıdığı soykırımların reddini suç kılan yasa oylaması hafta içindeki haberlere egemen oldu. Konu bu olunca siyasi söyleme sirayet eden duygusallık, haberciliğe de yön verir. Bu kez de kalıplar değişmedi: Pek çok gazetede kışkırtıcılık dozu yüksek, hakaretamiz, aşağılayıcı, hatta ırkçılık sınırını zorlayan, eleştiri hakkını kötüye kullanan, sert manşetler tercih edildi.
Oysa medyanın asli görevi halkı bilgilendirmek, kamu adına sağduyunun sesi, aklın nefesi olmaktır. Propagandayı ve tahriki aklı selim adına filtrelemektir. Bu fırsat bir kez daha heba edildi. Ucube Tasarı Sözde Geçti, Alçaklar, 45 Manyak, Azgın Azınlık gibi ifadeler, bir kesim medyanın, yıllardır bu hükümetin de desteğiyle geçmişinin pek çok karanlık kesitini sorgulayan Türkiye toplumunun ne kadar gerisine düştüğünü de göstermiş oldu.
SABAH'ın tasarının yasalaşması ve sonrasında bu yanlış kervana katılmaması olumlu bir puan. 23 Aralık Cuma, 24 Aralık Cumartesi manşetleri, Ankara'nın Paris'te atılan adımlara karşı ilan ettiği "misilleme"ye odaklanarak, haberciliğin ön planda tutulduğunu gösteriyordu.
Cuma günkü gazetede gelişmeleri anlatan ana haberle ilgili iki eleştiriye burada yer vermek gerek.
Bunlardan ilki, haberin ilk iki cümlesiyle ilgili: "Fransa Meclisi, Ermeni terör örgütü ASALA tarafaından vurulan Paris Büyükelçiliği Müşaviri Yılmaz Çolpan'ın ölüm yıldönümünde soykırım iddiasının reddini suç sayan yasa tasarısını kabul etti. 10 yıl önce Ermeni iddialarını 'soykırım' olarak tanıyan 577 koltuklu Fransa Meclisi, 55 kişinin katıldığı oturumda 'Fransa yasaları tarafından tanınan soykırımların reddi, bir yıl ve 45 bin euro para cezasına çarptırılır' ifadesinin yer aldığı tasarıyı 42 evet oyu ile kabul etti."
- Elçilik (Turizm) Müşaviri Çolpan'a suikastin yıldönümüyle oylamanın aynı güne denk geldiği biliniyor. Ancak bu denk geliş, haber içinde altlarda ayrı bir cümlede yer alsaydı daha doğru olurdu. Çünkü bu haliyle sanki o günün özel olarak seçildiği ilan edilmiş gibi bir izlenim doğuyor. Oysa bu konuda hiçbir bilgi yok. Esas olan, ilk cümlenin geri kalan kısmı, yani yasanın kabul edilmiş olması.
- "Ermeni iddialarını soykırım olarak tanımak", medyamızın ezbere kullandığı bir klişe. Ermenileri yekpare gösteriyor, onları "olanlar soykırımdır"a itiraz edenler karşısında topyekûn şeytanlaştırıyor. Bir ulusu düşmanlaştırma çabalarına hizmet ediyor. Oysa "olanlar soykırım değildir" diye düşünen Ermeniler de var. Kaldı ki, "olanlar soykırımdır" iddiaları sadece Ermenilerle de sınırlı değil. Pek çok ülkede, farklı milliyetlerden akademisyenler, sanatçılar, kanaat önderleri yıllardır bu tezi savunmakta, karşı çıkanlarla tartışmakta. Yani, "Ermeni iddiaları" klişesi yerine "1915 olayları" vb tanımını kullanmak daha serinkanlı bir yaklaşıma işaret eder.Diğer bir eleştiri ise, iki okurumuzdan geldi. Zülal Özoğuz ve Kemal Sarpan, mealen şunu dile getirdiler: "Günlerdir bu yasa tasarısı konuşuldu, tartışıldı, bağırıldı çağırıldı. Ancak, oylama kadar bu yasanın birebir ne dediği, nasıl bir ifadeyle geçtiği de önemliydi. Bir tür 'yasa ne diyor?" bilgi köşesi görmek isterdik gazetemizde, ama bulamadık."
Haklı bir saptama. Gerçi, yukarıda aktardığım ikinci haber cümlesinde bu ifade kısmen geçiyor ama bu tip gelişmelerde gazetelere - anlık söylemi kolayca unutuluveren görsel medya karşısında - özel bir görev düşüyor: Üzerinde bunca tartışmalar yaşanan metinleri "tarihe not düşmek", ve referans malzemesi üretmek adına sayfaya koymak.
Bu yapılsaydı metnin sadece 1915 olaylarını değil, Kamboçya ve Ruanda gibi ülkelerdeki insanlık suçlarına da atıfta bulunduğu; içinde Ermeni veya Türkiye gibi sözcüklerin geçmediği türünden, kamusal alandaki tartışmaları daha da zenginleştirecek nüanslar da anlaşılacaktı.