Defalarca yazdım, anlaşılana kadar da yazmaya devam edeceğim.
Varsayım, iddia, suçlama gibi unsurlar içeren haberlerde, okura hakkaniyetli bir haber sunmak için, ilgili tüm tarafların görüşlerinin yer alması gereklidir.
Aksi halde haber "taraflı" oluyor, hele iddialar kesin bir dille yalanlanınca gazete zor durumda kalıyor.
5 Ağustos tarihli gazetede, iç sayfalarda , Karadeniz'de Sular Isınıyor başlıklı bir haber yer aldı. Beş cümlelik haber aynen şöyleydi:
"Karadeniz'de 16-28 Eylül tarihleri arasında ABD'nin öncülüğünde Gürcistan, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve Moldova'nın da katılacağı tatbikata Türkiye davet edilmedi. Dışişleri Bakanlığı, duyduğu rahatsızlığı bir mektupla ABD'ye iletti. ABD'den gelen yazılı cevapta ise, bu konuda bir kasıt olmadığı önceden planlanan bir tatbikat olduğu belirtildi. Resmi makamlarca doğrulanmamasına karşın ABD'nin, Karadeniz kıyısında üs isteğine Ankara'nın yanaşmaması, davet krizine yol açtı."
ABD Ankara Büyükelçiliği Sözcüsü Kathryn Schalow, "cevap hakkı" kullanmak üzere Okur Temsilcisi'ne başvurdu.
İtirazı şöyle:
"Anılan dönemde Karadeniz'de hiçbir, tekrar ediyorum, hiçbir planlanmış tatbikatımız yoktur. O dönemde bir veya iki ABD Deniz Kuvvetleri gemisinin Karadeniz'i ziyaret etme olasılığı var ama bu henüz teyit edilmemiştir. Bizim kararlı politikamız, Karadeniz'de önerilen çok taraflı etkinliklere Türkiye'yi daima katmaktır; Karadeniz'deki angajmanlarımız da Montreux Antlaşması esasına dayalıdır."
Schalow ekliyor:
"Bizim (ABD) hakkında yazacaksanız, her zaman rahatça arayıp bilgileri kontrol edebilirsiniz. Hatlarımız muhabirlere her zaman açık."
Haberi hazırlayan iki muhabirle görüştüm.
Hazırladıkları özgün haberle, gazeteye giren haber arasında, ilk bakışta önemsiz gibi görünen bir fark var. "ABD Karadeniz'de Türkiye'yi Dışladı Mı?" gibi temkinli bir başlıkla verilen haberde, Türkiye'nin sıkıntısının "resmi kanallar yoluyla" (Dışişleri değil) ABD'ye iletildiği ve gelen cevapta "bu konuda bir kasıt olmadığı" kaydedilmiş.
Haberde ayrıca (baskıdaki metinde yer almayan) bir detay daha var: Dışişleri Sözcüsü Levent Bilman'ın görüşü alınmış. Bilman, özetle, "Tatbikat olacak, ama bu bir eğitim programının devamıdır, Türkiye'nin katılmaması da normaldir" demiş. En önemlisi Dışişleri tarafından bir nota verilmediğini söylemiş.
Anlayacağınız, haber sayfaya girerken hayli deforme olmuş. Okurlar (kısaltma uğruna?) yanlış bilgilendirilmiş.
Maalesef öyle.
Ama bunun bir de muhabirleri ilgilendiren yönü var.
Yazının başında değindiğim gibi, tıpkı Levent Bilman'a olduğu gibi, Kathryn Schalow'a da telefon edilip, bir kaynaktan gelen o bilgilerin denetlenmesi ve o tarafın görüşünün de alınması gerekirdi. (Eminim o zaman haber farklı bir öyküye dönüşecekti.) Bir başka deyişle, haber yapılırken izlenmesi gereken yöntem öyle olmalı ki, bu köşeye Schalow'unki gibi "cevap hakkı" metinleri girmesin. Ayrıca, sadece muhabirler değil, editörler de haber kısaltırken "adalet" ilkesini unutmamalı.
Gazeteye duyulan güvenin ipleri buna bağlı.