Türkiye'deki kamplaşmayı sona erdirmek konusunda ağırlıklı sorumluluk Başbakan ve muhtemel Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a düşüyor.
Tabii ki bunun gereklerini yerine getirmek çok kolay değil... Çünkü kamplaşmanın kaynağını oluşturan ve siyaseten kronik azınlık konumunda bulunan "Beyaz Türkler" çok mutsuzlar. Her seçimden yenik çıkmaktan kaynaklanan mutsuzlukları, onları saldırganlığa ve kural tanımazlığa itiyor... Hakaret, sokak eylemlerini tahrik etmek, çarpık algı üretimi ve benzeri kural dışı davranışlar, günlük siyasetin öğeleri konumunda...
Arkasında halk desteği ve demokratik meşruiyet bulunan Başbakan Erdoğan'ın Beyaz Türklerin mutsuzluklarını ve bundan kaynaklanan kural dışılıklarını anlayıp, onlara hoşgörü ile yaklaşması tabii ki kolay değil... Kendisini hedef alan saldırılar karşısında üslubunu sertleştirmek yerine, onlara "Bağnazlığı bırakın, Yeni Türkiye'yi gelin birlikte inşa edelim" demesi ne kadar mümkündür?
Bürokrasinin kuklaları
Kendilerini Cumhuriyet ideolojisinin seçkinleri olarak gören Beyaz Türklerin bugüne kadar halka ve gerçeklere karşı "Bürokratik oligarşinin kuklaları" olmak konumunda bulunmalarını bir "Ayrıcalık" şeklinde algılamaları da, tabii ki tahlil gerektiriyor.
Beyaz Türklerin mutsuzluklarının yanında, "Dış Dünya"nın belirli odaklarının, Yeni Türkiye'nin mutsuzlarına cesaret veren tutumları da var. Dünkü Yeni Şafak'ta Markar Esayan bu durumu şu şekilde çok doğru tahlil etmişti:
"- Batı ve İsrail, Sisi'nin değil, Mursi'nin yanında olsaydı, bölgeye yüzlerce yıl sonra ilk kez güven duygusu gelebilecekti... Modern yaşam biçimi diktatörlüğüne ve imtiyazlara dayanan bir kesim, Erdoğan'ı Mursi gibi devirmeye kalktılar."
Eski düzen süremez
"- Var olan düzeni Ortadoğu'da olduğu gibi, Türkiye'de de sürdürmek mümkün değil artık. Bu gerçekle yüzleşilirse, eşit hak ve fırsatların totaliter laik halk kesimlerinin de lehine olduğu anlaşılabilir, böylelikle Yeni Türkiye'nin kuruluş müzakerelerine bu kesimler de katılabilir."
"- Erdoğan'ı sürekli terörize ederek, sert konuşması, hatalar yapması ve hayati mücadelelerden başını kaldıramaması sağlanabilir, buradan da laik tabanı diri tutacak efsaneler, korkular üretilebilir. Ancak bu, ülkeyi birlikte inşa etmenin gururunu paylaşmak yerine, 'uzman seçkinlerin' kendi depresyonlarını bu kesimlere yıkması anlamına gelir."
Erdoğan'ın işi zor
Kısacası "Mutsuzluğun sosyolojisi", Türk demokrasisinin ihtiyaç duyduğu bir uzmanlık dalı şu anda... Ama bilelim ki sadece hafızanın devrede olduğu durumlarda mutluluğu bulmak pek mümkün değildir. Bugünü ve yarını doğru anlamadan "Nerede o eski siyaset" diyerek demokrasiyi sabote edenlerin ruh hallerini kabullenmek kolay olmayacak.
Kısacası Başbakan Erdoğan'ın işi kolay değil...