Ezberlerimizi tekrarlamak yerine bunların kaynaklarına inmeyi denemek galiba kolay bir iş değil ki, büyük çoğunluk bildiğini okumayı yeğ tutuyor.
Örneğin çok uluslu, çok dinli ve çok dilli bir imparatorluğun mirasçıları olan bizler, nasıl oluyor da bugün bizim gibi olmayan herkesi ya düşman ya da tehdit olarak görebiliyoruz?
Mesela önce Irak'ı şimdi de Suriye'yi devlet terörüne boğan, "Arap Milliyetçiliği"ni yabancı düşmanlığına dönüştüren Baasçılık, bu coğrafyaya nereden geldi? Prof. Bernard Lewis'e göre "Baasçlık"ın kökleri 2'nci Dünya Savaşı'nda Lübnan ve Suriye'deki Fransız yönetimlerinin Vichy Hükümeti'ne bağlı olmalarında bulunabilir. (B. Lewis, Foreign Affairs, May-June 2005)
Yeniden doğuş mu?
Bilindiği gibi işgal altındaki Fransa'da Vichy Hükümeti Hitler'le işbirliği yapmış ve De Gaulle'ün simgelediği direnişi reddetmiştir. Neticede bu şekilde Ortadoğu'ya giren Nazizm, mesela Irak'ta da Alman yanlısı Raşid Ali'nin iktidar olmasına dayanmıştır. Raşid Ali 1941'de İngilizler tarafından devrilince Berlin'e gitmiş ve Kudüs Müftüsü Hacı Emin El Hüseyin'le, Hitler'in konuğu olmuştur.
Prof. Lewis'e göre savaştan sonra Nazizm Avrupa'da yok olurken, Baasçılık Ortadoğu'da yeniden doğmuştur. Bu hem nasyonalist, hem de sosyalist, totaliter bir modeldir.
Ama bu meseleyi daha derinine irdelerseniz, Baasçılığın esin kaynakları arasında "İttihatçılık"ı da bulmaz mısınız? Ya da Baas ile İttihat ve Terakki sentezi bir resmi ideolojinin, bizde de uzun yıllar egemen olduğunu söyleyemez misiniz?
Köhne mi yoksa kadim mi?
Kavramların içeriğindeki nüansları da bu arada gözden kaçırmamak gerekiyor.
Hüseyin Çelik NTV'deki söyleşimizde CHP'yi tahlil ederken, Azerilerin çürümüş "Eski"ye "Köhne" dediklerini, buna karşı değerli eskiye de "Kadim" denildiğini hatırlattı... Ben de "Acaba CHP için antika denilse olmaz mı" diye sordum Hüseyin Çelik'e...
Bir de "Devrim" kavramının kişilere ve uluslara göre neden farklı anlamlar ifade ettiği meselesi vardır. Düşünün ki Fransa'daki, Çin'deki veya Türkiye'deki büyük değişimlere "Devrim" denilir.
Süleyman Seyfi Öğün, iki gün önce Yeni Şafak'taki gerçekten çok önemli yazısında Fransız ve Çin devrimlerini karşılaştırırken şöyle demişti:
"Bugün Paris'te sıradan, ortalama bir Fransız yurttaşının, mesela metrodaki bir biletçinin ya da garsonun bile itinayla sergilediği 'incelik çalımı', devrimin kültürel tarafının Çin'dekine benzemediğini ortaya koyuyor. Devrim Fransa'da soyluluğu yok etmek için değil, herkesi kentsoylu yapmak için yapıldı sanki..."
Taşeron bürokrasi
"Türk Devrimi" için de şöyle diyor Öğün:
"Türkiye'de, muhtemelen Çin'dekine çok benzer olarak, inceliklerin târihi sınıfsal olmaktan çok, devlet mahreçliydi. Devlet dâiresindeki incelikler, önce çarpık bir modernleşme algısının da tesiriyle bizâtihî devlet tarafından yok edildi. Yâni Osmanlı'dan Cumhûriyet'e; bu coğrafyanın inceliklerini var eden de, yok eden de devletin kendisi oldu. Bürokrasi işbu tahribâtın taşeronudur."
Evet, siyasetin özünde böyle konular da vardır... Ama bunlara takılırsanız ezberleriniz tehlikeye girebilir.